Hüseyin Yangın: Bir yanı deniz, bir yanı futbol

 

Yüksek Denizcilik Okulu mezunu. Pazarspor'da ve üniversite takımında kalecilik yaptı. Hiç penaltıdan gol yemedi. İTÜ Yüksek Denizcilik Okulu'nun federe futbol kulübünde iki yıl başkanlık yaptıktan sonra 1991'de yönetimine girdiği Pazarspor'da 16 yıl başkanlık koltuğunda oturdu. TFF Genel Kurullarında yaptığı ateşli "hak arama" konuşmalarıyla sivildi, 2. ve 3. Lig Kulüpler Birliği'nin kurucu başkanlığını üstlendi. Şimdi de yazdığı "Sevdamın Rotası" kitabında paylaştığı hatıralarıyla futbola ve futbolu yönetenlere ışık tutuyor.

Röportaj: TamSaha/Rasim Artagan

Merhabalar. Öncelikle Hüseyin Yangın kimdir? Nerede; ne zaman doğmuştur? Öğrenim hayatını nerede; nasıl tamamlamıştır? Sizin hakkınızda kısaca bir bilgi alabilir miyiz?

Karadeniz'in en eski yerleşim yerlerinden Pazar'da doğdum. İlköğrenimimi Pazar'da, orta öğrenimi Kabataş Erkek Lisesi ve Pazar Lisesi'nde bitirdim. Yükseköğrenimi İTÜ Denizcilik Fakültesi'ni (YDO) 1977 yılında bitirerek tamamladım.

Öğrenim hayatınızdan sonra ne işle ya da işlerle meşgul oldunuz? Neler yaptınız? Aileniz neler yapmaktadır? Bize bunları biraz anlatabilir misiniz?

İş hayatıma uzun yıllar denizlerde uzak yol kaptanı olarak çalışarak başladım. Ardından ortağı ve sahibi olduğum Granmar Denizcilik A.Ş.'de kimyasal tanker işletmeciliği ile hayatımı sürdürmekteyim.  Evliyim ve Dicle Deniz isimli bir kızımız var.

Siz Karadenizlisiniz. Karadeniz insanı her zaman futbolla iç içedir. İlk olarak futbola olan ilginizin nasıl başladığını merak ediyoruz. Hangi vesileyle oldu, bize anlatır mısınız?

Futbolu Pazarspor'un federe olduğu yıllarda tanıdım. Yaşım küçük olduğu için antrenmanlarda kale arkasına kaçan topları toplayarak futbolla tanıştım desem yeridir. Ardından kısa süre de olsa amatör olarak Pazarspor'da kalecilik yaptım. Yükseköğrenim yıllarında üniversite takımının kaleciliğini yaptım. Oynadığım tüm resmi maçlarda hiç penaltıdan gol yemedim. Tam rakamdan emin değilim ama 215 civarındadır. Bu rekoru kıran başka kaleci var mıdır amatör ve üniversite takımlarında? Zannımca yoktur. Kitabımda da bahsettiğim gibi üniversite yıllarımda fakültenin federe kulübünün de iki yıl başkanlığını yaptım.

 

Ailenizde ya da çevrenizde futbola yakın kişiler var mı?

Ailemizde üst düzey futbol oynayan Erkan Yanardağ'ı (Yangın) hatırlıyorum. 1962-1971 yılları arasında iki kez de şampiyonluk yaşadığı Beşiktaş'ın efsane sağ beki. Kendisi babamın amcasının oğluydu. Bunun dışında halen Sarıyer'de futbol yaşantısını sürdüren, Pazarspor'da yetişip en fazla sayıda profesyonel maç oynayan (450 maç) yeğenim Ozan Solak var.

30 yıldır futbolun içindesiniz. Özellikle alt ligleri bilen insanlar sizi çok iyi tanıyor. Ancak yaptığınız çalışmaları bir de sizden dinlemek istiyoruz. Bize futboldaki yöneticilik sürecinizi anlatabilir misiniz?

Spor yöneticiliğim 1975 yılında 20 yaşında iken fakültenin (İTÜ - YDO) federe kulübü başkanlığı ile başladı. Futbol kulübü yöneticiliğim ise Pazarspor'un Profesyonel Liglere yükseldiği 1991-1992 sezonunda başladı. 10 yıllık yöneticilikten sonra 2001-2019 yılları arasında toplamda 16 yıl Pazarspor Kulüp Başkanlığı ile devam etti.

Sizi hep TFF Genel Kurullarında muhakkak söz almanız ve renkli çıkışlarınızla hatırlıyorum. Hatta Yıldırım Demirören Federasyonu döneminde ligden düşen takımların destek almasında önemli bir rol de oynamıştınız. Hemen her konuşmanızın uzun süre alkışlandığına şahidim. Genel kurullara özel bir çalışma yapıyor muydunuz, yoksa o çıkışlarınız spontane mi gelişiyordu?

2005'te Pazarspor'u 2. Lig'e yükselttiğimiz yıl ilk kez TFF Delegesi oldum ve Başkanlık sürecimin sonuna kadar her TFF Kongresine aktif olarak katıldım. Her kongrede 2. ve 3. Liglerin sorunlarını, taleplerini, uğradıkları haksızlıkları dile getirdim. Kimisini de vermiş olduğumuz önergelerle elde etmeye çalıştık. Önemli ölçüde başarılı olduğumuzu düşünüyorum. 2005 yılında kulüplerimizin TFF  ve Spor Toto'dan aldığı katkılar yok denecek kadar azken bugün 3. Lig için 2-2.5 milyon TL, 2. Lig için 2.5-3 milyon TL seviyelerine geldi ise bunda benimle birlikte hareket eden kulüp başkanlarımızın katkısı büyüktür. Sadece ligden düşen takımlara can yeleği desteği değil, sırası ile

- Naklen Yayın Payının yükseltilmesi

- Seyahat ve konaklama desteğinin hayata geçirilmesi

- Hakem-gözlemci giderlerinin, ambulans, sağlık ve itfaiye giderlerinin TFF tarafından üstlenilmesi

- Liglere isim sponsorluğu katkısı ve bu katkının devam etmesi

- 2. ve 3. Liglerde Pro Lisanslı teknik sorumlu uygulamasının mâkûl senelere ertelenmesi

- Genç sporcu teşvik sisteminin hayata geçirilmesi gibi…

Tüm bunları yaparken TFF Başkan ve yönetimlerinin önemli desteğini ve katkısını aldık. Tüm taleplerimizin doğruluğu ve haklılığı onların da bu taleplere olumlu yaklaşmasını sağladı. Geldiğimiz nokta önemli olmakla birlikte hâlâ yeterli değil ve atılacak çok adım var. Bahsettiğimiz konuşmalarımızın bir bölümü dersimize iyi çalışmamızdan ötürü olsa da bazen de Genel Kurul Faaliyet ve Bütçe Raporları'nı okuduğumda dikkate değer konuları spontane olarak gündeme getiriyordum. Bu sürecin sonunda da 2016 yılında 2. ve 3. Ligler Birliği'nin kuruluşuna öncülük ettim ve birliğin kurucu başkanı olmak onuruna eriştim. Elbette ki bu birliğin kurulması ve kurucu başkanı olmamda, uzun yıllar TFF nezdinde haklarımızı, menfaatlerimizi aramak, takip etmek ve kazanımlar sağlamamızın etkisi büyüktür.

Uzun yıllar futbolun içinde bulundunuz . Yaşadığınız çok güzel anılar vardır. Unutamadığınız bir hatıranızı paylaşır mısınız?
 
Yaşadığım anıları kitabımda paylaştım. Yine de özel olanlardan birini burada anlatayım. 2014-2015 sezonu, 2. Lig'de Göztepe ile deplasmanda maçımız var. Hafta başı Göztepe yöneticisi olan değerli dostum Can Kestelli arayıp "İzmir'de maç oynanacak stat bulamıyoruz, civar iller de uygun değil, Sakarya'da oynayabilir miyiz?" diye bizim onayımızı istedi. Hiç araştırıp soruşturmadan tereddütsüz kabul ettik. Yeter ki bize ilave bir masraf çıkartmasın bu değişiklik... Maç günü Sakarya Atatürk Stadı'na gittik. Başkan Mehmet Sepil ve yönetimi bizi büyük ilgiyle karşıladı. Nerede ise oturtacak yer bulamayacaklar… Başımızı kaldırıp tribünlere bakınca bu ilginin nedenini anladık. Stat tıklım tıklım dolu... Tribünlerdeki yaklaşık 15 bin kişinin yarısı İzmir'den gelen Göztepeli taraftarlar, diğer yarısı da Sakaryasporlu olup Göztepe'yi desteklemek için gelenler. Göztepe bu maça özel 15 bin kaşkol yaptırılıp seyircilere dağıtılmış; yarısı Göztepe, yarısı Sakaryaspor'un renkleri formatında. Meğer iki takım kardeş kulüpmüş ve aralarında taraftar dayanışması varmış. Maçı neden Sakarya'ya aldıklarını ancak anladık ama en ufak bir sitemde bulunmadık. Bizden üç puan almak için çok önemli bir bütçe ayırmışlardı, bu da bizi ne kadar ciddiye aldıklarının bir göstergesiydi. Ancak maç hiç de Göztepelilerin istediği gibi gitmedi ve Pazarspor oynadığı üst düzey futbolla maçı 2-0 kazandı. Centilmen Göztepe taraftarları takımımızı tribünlere davet edip dakikalarca alkışladı. Ancak aynı sıcak tepkiyi Göztepe Başkanı Mehmet Sepil ve arkadaşım Can Kestelli'den göremedik. Onca külfet ve masrafa karşın Pazarspor gibi mütevazı bir takıma kendi sahalarında (!) yenilmeleri onları üzmüş ve sarsmıştı. Bizi ayaküstü tebrik edip stadı terk edeceklerken, "Nereye gidiyorsunuz acele acele, konuğumuz olun, birlikte ıslama köfte yiyelim. Siz onca masraf ettiniz, biz de az da olsa karşılığını verelim" derken, dostlarım maçı kaybetmenin üzüntüsüyle stadı terk ettiler. Sporda dostluğun, arkadaşlığın güzel örneklerindendir bu maç. Ne zaman Mehmet Sepil Başkanla karşılaşsam o maçı hatırlarız. Her şeye karşın o sezon Göztepe şampiyon olup öce 1. Lig'e, ardından Süper Lig'e çıkabilmişti.

Geçtiğimiz aylarda "Sevdamın Rotası" adıyla bir kitap yayınladınız. Kendinize has bir yapınız var. Yayınlamış olduğunuz kitabınızda bunu görüyoruz. Kitap yazma fikri ne zaman oluştu, neden kitap yazmaya karar verdiniz?

30 yıla yakın aktif futbol yöneticiliği yapıp 15 bin nüfuslu küçük bir kent takımını 2. ve 3. Liglerde kesintisiz yaşatırsanız dağarcığınızda onlarca hikâye birikir. Bunları bizzat yaşasam da Pazarspor ve futbol camiasının da detaylarını bilmelerini istedim. Kitaba biyografim ve deniz serüvenimin geldiği noktayı da ekleyerek "deniz ve futbolu" aynı rotada buluşturdum. Kitabımın ilk baskısında aldığım tepkiler ne kadar doğru iş yaptığımı gösterdi ve beni mutlu etti. Bu tepki ile ikinci baskıya hazırlanıyorum ve ilk baskıda yazmadığım, yazamadığım ve mutlaka yazmamın doğru olacağına inandığım hikâyelerle okuyucunun karşısında olacağım. İlkini okuyamayanlar ikinci baskısını mutlaka okusunlar derim.

Türk futbolunun amatör ve en alt liglerden başlayarak daha da gelişmesi ve yukarı tırmanması için sizce neler yapılmalı?

Türk futbolunun amatörden en üst seviyeye kadar ivme kazanması için çok fazla kafa yormaya gerek yok. Ülkemde Gençlik ve Spor Bakanlığı ve kulüpler önemli stat ve tesis yatırımları yaptılar. Bu anlamda eksiğimiz hemen hemen yok. İş sportif gelişim ve başarıya geliyor. Orada da yapılacak şey hem kulüpler hem federasyonların özgür ve bağımsız olması. Yönetimlerde eğitimli, başarılı eski sporcuların, teknik adamların mutlaka yer alması.

Türkiye'de çok sayıda profesyonel takım var. Sizce çok sayıda takım olmalı mı; yoksa niteliği yüksek daha az sayıda takımın olması mı daha doğrudur?

Pandemi ile birlikte küme düşmenin kaldırılması ve BAL'dan gereğinden fazla takımın lige alınması liglerin dengesini bozdu. Süper Lig ve 1. Lig 18'er takımdan oluşmuştu. 36 takımlı 2. Lig ve 54 takımlı 3. Lig bile fazla iken bu sayı azalacağına arttı. Yeniden eski haline dönmesi, hatta 2. Lig'in 18, 3. Lig'in ise 36 takıma kadar zaman içerisinde düşürülmesi doğru olur kanaatindeyim. Bu şekilde kulüplerin pastadan alacağı pay büyüyecek ve Finansal Fair Play uygulamasına adapte olmaları da kolaylaşacaktır. Bunun yanında stadyum ve antrenman tesisi zorunluluğu da getirilerek, doğal çim antrenman sahası ve stadyum zemini olmayan kulüplere lige katılma hakkı verilmemesi oyun ve sporcu kalitesini de yükseltecektir. Ayrıca amatör futbola daha fazla kaynak aktarılmalı ve onların da elit olanlarının bölgesel anlamda sporcu yetiştirmelerini teşvik edecek yöntemler oluşturulmalıdır.

Hüseyin Yangın futboldan tamamen elini, ayağını çekti mi? Sizi bir daha yeşil sahalarda, farklı görevlerde göremeyecek miyiz?

Futbol bir tutku, bir aşk, sevda... Sağlığımız ve imkânlarımız elverdiği sürece sporun içinde olmaya devam edeceğim. Özelde Pazarspor'a destek olmayı, genelde de Türk futbolunun kalkınması için fikir üretmeyi sürdüreceğim. Önümüzdeki dönemde de 2. ve 3. Lig Kulüpler Birliği ile yapacağımız çalışmalarla TFF yönetimlerinde yer alarak bu liglerin değerlerini artırmaya ve futbola katma değer oluşturmalarına çalışacağım.

Futbol ailesine kitabınızdan alınması gereken mesajlarla ilgili bir tavsiyeniz olacak mı?

Kitabımı ve özellikle 2. baskı ile birlikte yazacaklarımı tüm futbol ailesinin okumasını isterim. 2. ve 3. Lig kulüplerinin başkan ve yöneticileri mutlaka okumalı. Çünkü kendilerine yol haritası çizerken bu kitaptan alacakları örnekler olduğunu düşünüyorum.

Türk futbolunun yeniden yapılanması konusundaki görüş ve önerileriniz nedir?

2. ve 3. Lig Kulüpler Birliği'ni kurarken amacımız sadece kulüpleri bir araya getirmek değildi. Özellikle futbol ailesi kavramının son yıllarda içinin boşaltılmasına karşı da bir hamleydi. Futbol ailesi kavramı gerçekten önemli bir terim. Ancak içinin de gerekli şekilde doldurulması ve doğru okunması gerekiyor. Futbolda adalet denince hep sahadaki hakemden beklenen bir olgu akla gelir. Hâlbuki futbol yönetiminin adaleti çok daha önemlidir. Bu alanda adaleti sağlayamazsanız sahada da sağlayamazsınız. Liglerde en tepede olan Süper Lig'den başlayarak en alttaki amatör liglere kadar futbol ailesi kavramının içi âdil bir şekilde doldurulmalıdır. TFF yönetimlerinde bu ailenin her kesiminin âdil bir şekilde yer alması gerekir. Futbol pastası bölüşülürken "Nalıncı keseri gibi" hep bana anlayışı bir kenara bırakılarak, "testere gibi bir bana bir sana" anlayışı yer bulmalıdır.  2. ve 3. Lig Kulüpler Birliği de bu amaca hizmet etmelidir. Özellikle bu kurumu yönetecek kardeşlerimiz ateşten gömlek giydiklerini bilmelidir. Tüm kulüplerin ortak menfaatleri için gerekirse başkanları oldukları kulüplerin çıkarlarını yok saymalıdırlar. Bu anlayışları yok ise de o makamlarda bulunmamalıdırlar.

Futbol markasının daha iyi noktalara gelmesi için alt liglerdeki kulüplere şu an ne tür önerilerde bulunursunuz?

Alt ligler öncelikle dostluklarını pekiştirmeli, dayanışmalarını artırmalı. Rekabeti saha içinde doyasıya yaparken, saha dışında tek vücut olmalılar. Güçlerini eksiksiz birleştirdiklerinde edinemeyecekleri kazanım olmadığını bilmeliler. Geçmişte örneklerini kitabımda da görebilirler. Futbol ailesi de şunu bilmeli ki, 2. ve 3. Ligler, amatör ligler Türk futbol çınarının kökleri ve gövdesidir. Bu çınarın köklerini iyi sular, gövdesine iyi bakarsanız, dalları da filizlenir, yaprakları da en canlı şekilde yeşerir. Netice olarak kulüpler özgür ve bağımsız olacak, spor dışı amaçları olmayacak, tabanlarından kopmadan ehil ve bu işten başka bir beklentisi olmayan kişilerce yönetilecekler. Son olarak da her kulüpte icra kurullarının içinde Spor Hukuku Yönetimi konusunda eğitim almış en az birkaç yönetici olacak.

Bizim sormadığımız, sizin özellikle eklemek istediğiniz konular var mı?

Ben kendime, "Hayata yeniden başlasanız ne olmak ve neler yapmak isterdiniz?" diye sorar ve "Yine denizci olurdum, yine futbol insanı olurdum" cevabını verirdim.

Son olarak futbol ailesiyle ilgili dileğinizi alabilir miyiz?

Adı üstünde futbol ailesi… En üstteki anne-babadan en alttaki evlâda kadar birbirlerine saygı, sevgi ve dayanışma içinde âdil olmaları. Aile içinde adalet olunca futbolda da sporda da adalet tecelli eder. Her şey kazanmak veya kaybetmek değildir. Bunlar geçici şeylerdir. Asıl olan dostluk, kardeşlik, dayanışma ve adalettir.


Yorumlar

Yorum Yapın