SADECE AKADEMİK TERBİYESİZLİK Mİ? YOKSA KRİPTO FETÖ YİNE İŞ BAŞINDA MI?

15 Temmuz darbe girişimi sonrası bir yazımızda hala bazı kurumlardaki gizli fetöcülerin sırf insanları devlet düşmanı yapmak en azından devlete karşı bakış açısını olumsuza çevirmek için ellerindeki yetkiyi kullanıp vatandaşın işini zorlaştırmaya sebep olacak eylemler içinde bulunabileceğini belirtmiştik. Hatta bazı gazetelerden bazı yazarlar aynı minvalde yazılar yazıp hatta olan bazı örnekleri anlatarak devletin önlem almasını istediler.
Önceki gün yeni bir olay duydum. Olayı anlatıyım başlıktaki sorulardan hangisine giriyor cevabı kendiniz verin.
Olay şu:
Bir vakıf üniversitesi değişik illerde açmış olduğu yüksek lisans eğitimi için genelde o ilde bulunan üniversitelere bağlı akademisyenlere ders verme teklifinde bulunuyor. Bazı illerde genelde eylül ayında başlaması gereken dersler bir ay geç başlıyor ki asıl olan derslerin ne zaman başladığı değil o dönemde hafta hafta ilgili derslerin tam ve eksiksiz olarak yapılmasıdır. Kaldıki derslerin geç başlaması tamamen o üniversitenin talimatı ile yapılıyor. Zaten bir akademisyenin böyle bir yetkisi yoktur. Sonra dersler yapılıyor ilgili evraklar (haftalık yoklamalar ve sınav evrakı) ilgili vakıf üniversitesine teslim ediliyor. Yani herşey prosedüre uygun yapılıyor.
Sonra aradan yıllar geçiyor. İlgili vakıf üniversitesi geçmiş yıllarında bazı yolsuzluklar yapıldığı iddiasıyla kendi üniversitesinin bazı geçmiş yöneticileri hakkında savcılığa suç durusunda bulunuluyor. Ancak bu noktada ve tamda anayasa oylaması öncesi yıllar öncesi tamamen yasal bir şekilde yapılan derslerde bazı kişilerin akademisyen olmadığı halde derse girdiğinin ve normalde üniversitenin o sene açıklanan normal akademik takviminde olmamasına rağmen ocak ayında neden ders yapıldığı iddiasını savcılığa taşıyor.
Şimdi o dönemde, akademisyen olmayan kişilerin derse girdiği ve bazı derslerin yapılmadığı iddiası ortada.
İşte tam bu noktada mevcut üniversite yönetiminde bu soruşturmayı açan yetkililerle ilgili bazı sorular akla geliyor;
- Üniversitenizin ilgili şikâyet döneminde yapılmış olan tüm derslerin evrakları elinizde iken ve sadece internetten bile girip birkaç dakika içinde kimin hangi üniversitede hoca olup olmadığını öğrenme imkânına sahipken derse giren akademisyenlere arayıp sorma ihtiyacı dahi hissetmeden direk savcılığa suç duyurusunda bulunmak sadece o akademisyenlere karşı yapılmış bir saygısızlık mı? Yoksa tamda anayasa oylaması öncesi bazı akademisyenlerin kısa süreliğine bile olsa zan altında bırakılıp devlete karşı tepki vermelerine sebep olma düşüncesi mi var?
- Üniversite pekçok şekilde o tarihlerde ders yapılıp yapılmadığını derse girenlerin akademisyen olup olmadığı kendi öğrenme imkânlarına sahipken örneğin o tarihlere ait belgeleri açıp kontrol etmiyorlar? Yada ilgili derslere giren öğrencilerden sormuyorlar? Yoksa belli bir süre saklamak zorunda oldukları o belgeleri bulamıyorlar mı?
- Kendi üniversitenizin teklifi ile gelip derse giren akademisyenlere isnat edilen bu iddiaların üniversitenin bundan sonraki eğitim öğretim sürecine olumsuz yansıyacağı ve ihtiyaç halinde ders teklifi yapılan akademisyenlerin bu olayı hatırlayarak “o üniversitede derse girenler daha sonra savcılık soruşturması ile karşılaşabilir” düşüncesinde olarak teklifi geri çevirebileceği hiç mi aklınıza gelmedi?
- Siz bir üniversiteden ders teklifi alsanız daha sonra size söylenen yerde söylenen zamanda gidip ders anlatsanız sonra evrakları o üniversiteye teslim etseniz yıllar sonra size savcılıktan bir kağıt gelse ve “falanca tarihte falanca yerde ders yapıldı diye ödeme yapılmış, sizin de isminiz geçiyor, siz akademisyenmisiniz? o tarihler de niye ders yaptınız?” gibi sorulara muhatap olsanız. En azından “ Bunlar nasıl insan nasıl yönetici hem ders teklif ediyorlar hem de gidip savcılığa şikâyette bulunuyorlar.” Demezmisiniz?
- Gerçekten bir yolsuzluk olmuşsa bundan ilk sorumlu yöneticiler değilmidir? Sadece şüpheli görülenleri savcılığa şikayet etmek yerine neden hiç araştırma yapmadan gerçekte alakasız olduğu bilinen kişiler olaya dâhil edilmiştir. Bu durum hem davanın sulanmasına hemde uzamasına sebebiyet vereceği aşikarken buradaki amaç nedir? Bu olay Yolsuzluğun kamu nezdinde yanlış anlaşılmasına sebep olmaz mı? En azından hiç suçu ve sorumluluğu olmayan hayatında mahkeme salonunun önünden geçmemiş bu olaya dahil edilen akademisyenler bu davayı nasıl algılar ve çevresine nasıl anlatır hiç düşünüldü mü?
- Devletin hemen her kurumunun özellikle savcılık kurumunun çok yoğun çalıştığı bu günlerde kendiniz yapabileceğiniz bir işi neden savcılığa taşıyorsunuz burada da başka bir amaç mı var?
Bu sorular uzatılabilir. Amacı üzüm yemek olan niye bağcıyı döver bir anlatsınlar bakalım. Belki o üniversitenin başındaki yöneticiyi yanlışa yönlendiren görevliler vardır ama onun sorumluluğu da baştaki yöneticiye ait değilmidir? Sonuçta memurun yaptığı işi takip etmek kontrol etmek sorumluluğu amire ait değilmidir?
Yorum Yapın