Rize’nin Bezi, ‘Feretiko’ nun Dayanılmazlığı
Çay bitkisi Rizeli için, bölge ekonomisi için vazgeçilmezdir. Kiwi, Rize Şekeri, Narenciye, Bal, Balık, Likapa veya bir başkasının ekonomik anlamda ikame olabilmesi mümkün değil. Bunların her biri de önem arz etmekte ve mutlaka ilgililerce desteklenmelidir. Ancak bir başka ekonomik ürün var ki, çayın ikamesi olamasa da, çay dan sonra ikinci ürün olabilecek karakter ve güce sahip olabilmesi mümkündür. Yaklaşık yarım asır önce bölgede ekimi yasaklanan Kenevir bitkisi ve bu bitkiden hareketle üretimi gerçekleşen Rize Bezi – Feretiko, yöre ekonomisi için gelecekte turizmle beraber lokomotif ürün olabilecektir. Elbette feretikonun çay öncesi Rize ekonomisinde ki gücüne erişebilmesi, marka ve yeniden geçim kaynağı olabilmesi lisanslı kenevir üretim çiftliklerinin öncelikle oluşturulmasıyla mümkün olabilecektir. Konuya dair yasal düzenlemeler yapılmış, Kastamonu yöresinde “halat” üretimi amaçlı izinleri alınarak kenevir çiftlikleri oluşturulmuştur. Hammadde halledilince iplik, kumaş, tekstil üretim süreçleri ve markalaşma süreci mümkün olabilecektir.
Tekstil hammaddesi olarak bilinmesinin dışında pankreas kanserine çözümden petrokimya ürünlerine ikame özelliğine kadar sayısız değeri olan Kenevir Bitkisi ve bitkiden hareketle Rize Bezi Feretiko hakkında akademisyenlerden ve girişimci adaylarından son dönemde tarafıma gelen dönüşlerden hareketle 2010 yılında kaleme aldığım makalemi aynen palaşıyorum.
Rize Bezi, Hint keneviri (kendir) ipinden el tezgahında dokunan, Rize kültürüne ait, Rize yöresinde dokunan bir bez türüdür. Bezin orijinal ismi "feretiko"dur. Tarihsel kaynaklar eski Türk boylarının kendir bitkisi yetiştirdiğini ve bu bitkiyi dokumacılıkta, dolayısıyla elbise üretiminde kullandıklarını yazmaktadır. Gerek kullanılan desenlerden, gerek tezgah prototiplerinden feretiko’nun geleneksel Türk el sanatları kapsamında bir kültür öğesi olduğu kabul edilmekte olup bu kültürün Rize bölgesine Kuman Türklerince getirildiği tahmin edilmektedir.
Bir başka olasılık da, geleneksel Rize el dokumacılığının temelini teşkil eden feretiko’nun yöreye İskitler tarafından kazandırılmış olacağıdır. Heredot’da İskitlerin yaşam tarzını anlatırken kendirden bahsetmesi, İskitlerinde M.Ö. 8 ve 9. yüzyıllarda bölgeye hakim olmuş olması bu olasılığı güçlendirmektedir.
Neticede feretiko, yanı ilin adıyla anılan Rize Bezi, iklimin uygunluğuna bağlı olarak asırlardır yörede geniş alanlarda kenevir ekilmesi, kenevirden de kendir ipliğinin üretilmesi sonucu yöre için ekonomik değeri olan geleneksel bir ürün olmuştur.
FERETİKO’NUN ÖZELLİKLERİ
Rize dahil, piyasada Rize Bezi - Feretiko adı altında feretiko ile ilgisi olamayan ürünler satılmaktadır. Uzmanlarına göre mutlaka ılık sabunlu suda yıkanması gereken Rize Bezini benzer ürünlerden ayırabilmemize katkı sağlayacak ayrıntılar;
* Kumaş ilk dokunduğunda bej iken, yıkandıkça beyazlanır.
* İpeksi görünüşte ama sert, mukavemetli bir kumaştır.
* Alternatif ürün olarak gösterilen ketene nispeten ince ve dört kat daha sağlamdır.
* Kurutulmuş ot kokusunun hissedilmesi, hammaddesi olan kendir liflerinin kimyasal
süreçten geçmediğinin, natürel bir ürün olduğunun göstergesidir.
* Kumaşta kendir lifinin özelliği dolayısı ile renk koyulaşmasına rastlanabilir, ancak hiçbir
zaman yünleşme, boncuklaşma olmaz.
* Feretiko bezinden mamul desenli ev tekstilleri, ajurların (kumaştan iplik çekilmesi veya
kesilmesi, delinmesi) ve örümlü kumaşların fabrikasyon üretimi olamaması nedeniyle
gerçek el üretimidir.
* El dokuması Feretiko, fabrikasyon kumaşlara nazaran daha sık dokuludur.
Rize Bezinin Dayanılmazlığı
Rize Vakfının 5 yıl önce gerçekleştirdiği “arama konferansları” nda Rize Bezi için nasıl bir sonuç çıktığını net anımsamıyorum. Ama Mayıs 2007’de KASTOP’un İstanbul Dedeman’da organize ettiği defileli geceden sonra, Rize ve İyidere Halk Eğitim Müdürlüklerinin, farklı sivil inisiyatif gruplarının ara ara yaptıkları organizasyonlarla en azından Rize ve Rizelilerin çevresinde hatırı sayılır bir Rize Bezi kıpırdanması oluştu.
KASTOP’un “körler sağırlar birbirini ağırlar misali” bol plaketli akışı dahi belirsiz gecesinin Rize Bezi ve Rize ekonomisine katkı sağlaması mümkün değildi. Rize Vakfı’nın o yılki geleneksel yaz balosundaki Rize Kültür Bezleri temalı KAÇKAR TÜRKÜSÜ adlı defilesi ve sonrasında Rize Bezinin sorunlarının tespiti ve çözüm yollarının bulunması için “Rize Bezi’nin dünü, bugünü ve geleceği” konulu Rize’de bir toplantının düzenlenmesi, Ankara’daki Rize Günleri kapsamındaki defile, ardından Rize’de Eko Tekstil’in sürüklediği ses getiren defile ve en son İTÜ’de yine KASTOP’un şemsiyesinde Marmara Üniversitesi Tekstil Bölümünün gerçekleştirdiği defile organizasyonu ile Rize Bezi, Rize medyasında ve konuyu izleyen çevrelerde yer buldu.
İTÜ’nün dokuma tezgahı geliştirme konusundaki samimi emeğini bir yana bırakırsak, devamlılık ve bir programa dayalı adımlar sadece Sayın Rasim Çelik idaresindeki Rize ve İyidere Halk Eğitim Müdürlüklerinin çalışmalarında var. İlginçtir, en çok eleştirdiğim de “Rize Bezini marka yapacağız” dedikleri için çalışmalarını genelde takdir ettiğim yine Halk Eğitimciler oldu.
Eleştirim, Rize Bezi’nin marka olamayacağına inandığımdan değildi elbette. “Rize Bezi”, jenerik bir isim olarak bir “feretiko” ismine göre daha zor bir markalaşma sürecine gereksinim duysa da, pekala bir şemsiye marka olabilir. Ama hem zor, hem de “marka yapacağız” demekle marka olunamıyor. Marka oluşturmanın kendine özgü süreçleri, gereklilikleri vardır. Bunların çok çok cüzi bir kısmı göz önüne alınarak var olan bir avuç barut heder edildiği, edileceği için Rize Bezinin nasıl marka olacağını sordum yazılarımda. Tartıştım da konunun içindekilerle. Sonrada Rize Bezinin markalaşmasının sağlandığını varsayarak, “Rize Bezi markasının Rize’ye faydasının olup olamayacağına” yanıt aradım.
Tanımı bile yokken!
Tüm emeklere karşın mevcut portreyle Rize’ye faydasının olması mümkün değil. Daha ortada Rize Bezinin tanımı bile yok. En basitinden kenevir yasaklanınca, pamuktan üretilenlere de, yörede kullanılan tüm alternatif kumaşlara da Rize Bezi deniyor. Önemli üreticilerden Fırat bir söyleminde bunu itiraf ediyor. Şile bezinden farkını soruyorum, organizasyonlarda başı çekenler dahi pamuk – kendir farklılığından bihaberler. Buldan bezinden temel farkının dokuma tekniği kaynaklı olduğunu bilense yok gibi.
2007 yılı sonunda Türk Patent Enstitüsü (TPE) tarafından, tescillenen Rize Bezinin (Feretiko) sahtecilik tehlikesiyle karşı karşıya olduğu vurgulanıyor ama asıl karmaşaya bu kültür ve ekonomik miras için organizasyonlar düzenleyenler neden oluyor gibi. RTSO Genel Sekreteri Gafur Karali bir demecinde bunu net ifade ediyor. “ Piyasada daha ucuz hammaddeler olan pamuk ve polyesterden üretilen Şile Bezi tarzı ürünler, ‘Feretiko’ adı altında satışa sunuluyor. Ama daha da önemlisi ipliği dışarıdan karşılanarak, Rize'de üretimi yapılan bez de, Rize Bezi olarak kabul ediliyor. Oysa Rize Bezinin özelliği, yüzde yüz kendir ipliği ile el tezgahlarında işlenen doğal bir ürün olmasıdır.”
Yazın terletmeme, teri çekme, serin tutma gibi sağlık ve konfora dönük özellikleri nedeniyle ideal bir çamaşır ve gömlek kumaşı olmasının yanında plaj – havuz sonrası içinde feretiko mükemmel bir kumaş. Hem kullanımı, hem hediye edilebilirliği anlamında fevkalade doğru bir ürün.
Rize Bezi, belki lokomotif değil ama Rize için çok önemli ekonomik ve kültürel bir enstrüman. Hep dillendirdiğimiz Çay, Ekstrem Sporlar ve Turizmin dışında benim Rize için en çok önemsediğim konu OVİT yoludur, sonra da Rize Bezidir. Bu yaklaşımla Rize Bezinin Rize için önemini, ekonomik değer olabilmesi için atılacak doğru adımları ve de Rize Bezi hakkında ortalama bilinmesi gerekenler konusunda bilgim dahilinde hassasiyet gösteriyorum. Derginin bu sayısında önce ek bir dosyada Feretiko’nun Rize kültür ve ekonomisindeki yerini, önemini, kumaşın karakteristiğini derleyip sunacağım, sonra da Rize Bezinin son 3-4 yılda ki adımlarını yorumlamaya çalışacağım.
ÇAY EKONOMİSİ, NARENCİYE VE RİZE BEZİNİ UNUTTURDU
Osmanlıdan beri Rize coğrafyasının çoğu hanesinde, evin bahçesinde yetiştirilen kendirden elde edilen iplikler kullanılarak evde kara tezgahta dokuma yapılırdı. Rizeli elde ettiği kumaş veya giysiye dönüştürdüğü ürününü kendisi giyer, fazlasını da bölge dışına satarak aile ekonomisine katkı sağlardı. İpliğin üretiminden dokumasına kadar tüm aşamalar aynı noktada yapıldığı için yöre ekonomisine de azımsanamayacak düzeyde katkıda bulunulurdu.
Ancak iplik üretiminin hammaddesi olan kendirin üretimi, farklı amaçlarla da kullanıldığı için 1960’ların ortasında yasaklanınca; hem bu kültür yok oldu, hem de yöre için ciddi bir ekonomik kayıp oluştu. 1970’lerde çaycılık iyi kazandırdığı için tıpkı narenciye de olduğu gibi kendir, dolayısıyla Rize Bezi üretimin iptal olması fark edilmedi bile. Yeni nesiller ise hiç bilmedi. Ürün 80’lerde pamuklu olarak Şile Bezi, Buldan Bezi adı altında trend yakaladı ve satışları artı ama Rize’de tezgah kalmadığından bundan Rizeli nasiplenemedi. Çay’a dayalı bölge ekonomisi 90’lara girildiğinde dibe vurunca Rize Bezi tekrar alternatif ürünler arasına dahil oldu.
Ama taşıma suyla değirmen döndürülmeye çalışıldı. Devlet kendir üretimini yasaklamış olduğundan üretimde zorunlu olarak Hindistan ipliği kullanılmaya başlandı. Bunu da geçtik, yörede tek tük tezgah kaldığından Rize’de satılan Rize Bezlerinin kumaşı dahi bu kez Denizli’den, Bursa’dan gelmeye başladı. 2000’lerde bunu aşmanın bilincinin bölgede oluşmaya başlamasıyla Halk Eğitim Müdürlüğü kanalıyla binlerce Rizeli kadına Rize Bezi dokumacılığı kursu verildi, tezgah sağlandı, defileler yapılarak konu sıcak tutulmaya çalışıldı.
Devamında da Rize bezini marka yapma konusunda arzu edilen boyutta ve modern işletmecilik normlarında olmasa da hareketlenmeler başladı.
ÜRETİM VE PAZARLAMA OLAMADAN “MARKA” OLUR MU?
Üretim tezgahlarında verimlilik artışı ve üretim standardizasyonuna yönelik iyileştirme çalışmaları ile kamu eliyle dokumacılık eğitimleri ve tezgah sağlanması, atıl okulların üretim haneye dönüştürülmeye başlanması Rize bezi konusunda şimdilik somut sayılabilecek adımlar. Bugün henüz bu adımlara gelebilmişken 3-4 yıldır garip bir şekilde birileri de isimlerinin Rize Bezi ile yan yana anılması için “Rize Bezini Marka yapacağız” söylemiyle kitlelere mesaj vermeye çalışıyor. Yurt dışına yönelik “Türkiye” yi marka yapmak için lale figürlü kampanyadan esinlenmiş gibiler. Ama bu ikisi farklı şey. Türkiye globaldir, tanınma, bilineme eksikliği vardır. Bunu gidermek, ülkenin turizm dahil her konuda cazibe merkezi olması amaçlanmaktadır. Ve de çok ciddi alt yapısı olan (eleştirilse de) bir kampanya yürütülmektedir.
Aynı yaklaşımla bakarsak, Rize’nin isim olarak marka olması ile ürün olarak Rize Bezinin marka olması birbirinden çok farklı kavramlar ve amaçlardır. Rize Bezinin salt kavram olarak güçlü bir marka olmasının Rize ili ve Rizelinin ekonomisine katkısı sadece Rize’de yapılacak perakende satışlara olacaktır. Çünkü Denizlili kumaş veya tekstil üreticisinin satışlarına sağlanacak sinerjiye karşılık “biz Rize Bezini markalaştırdık, bize prim ödeyeceksiniz” diyebilme hakkımız bulunmamaktadır.
Çok net anımsıyorum, 1999’da danışmanlığını yaptığım ünlü bir ev tekstili markamıza ihracata yönelik Rize bezinden özel bir koleksiyon hazırlatmıştım. Koleksiyonu hazırlama aşamasında kumaş tedarikinde sorun yaşamadık, ama sıra kumaşın stoklu teminine geldiğinde Sevgili Selahattin Bakır iyi anımsar (çok destek olmuştu o dönem) muhatabımız Denizli olmuştu, Rize değil. Bunun moral değerler dışında Rize’ye herhangi bir faydası yok. Konfeksiyonun üretimini bir yana bıraktım kumaşın üretimini, hatta gerekli yasal değişikliklerin yapılmasını sağlayarak iplik üretiminin de bu kez hane bazında değil, kurumsal anlamda Rize’de üretimini yapabilmeyi başarmalıyız. Bu sayede Rize Bezi marka olursa, markanın yaratacağı katma değer Rize ekonomisinde kalır. Çay’dan sonra turizmle beraber en önemli gelir kaynağı haline de gelebilir.
Ama iş yine dönüp dolaşıp pazarlamaya gelecek. Günümüzde tüketici kral olduğu için, üretmek değil ürettiğine alıcı bulabilmek önemli. Daha da ötesi, hedef kitleyi önce iyi tanımak, onun beklentilerine uygun ürünler geliştirmek ve onun satın almasını sağlayacak iş ve pazarlama planları yapmak gerekiyor. Marka geliştirmek de, pazarlama bileşenlerinden sadece bir tanesi. Pazarlamayı bir bütün olarak ele alamadığınızda da zaten marka yapamazsınız.
Bu açıdan atılan adımları iyi niyetli, ancak yetersiz ve zaten az olan kaynakların biraz da olsa israf edilmesi olarak değerlendirmek mümkün. Öyleyse her şey Rize, Rizeli ve Rize ekonomisi için olduğuna göre önce Rize Bezinin hammaddesinden başlamak, sonra da üretim ve pazarlama karışımını bir arada yürütmek gerekiyor.
RİZE BEZİ BÖYLE Mİ MARKA OLACAK?
Rize Bezi fotoğrafında yer almak isteyenlerin çoğunun konunun uzun vadeli veya organize stratejilerinin olmadığını düşünüyorum. Örneğin, İstanbul Dedeman Otel’de Rize Valiliğinin eşgüdümünde yöresel bazı sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği “Rize Bezini tanıtma gecesi”nde, Rize Yönetici, Sanayici ve İş adamları Platformu Başkanı Sayın Nurettin Ergün’ün gecenin açılış konuşmasında amacın, “Rize Bezini canlandırmak, Türk insanına sevdirmek ve dünya markası haline getirmek” olduğu ifade ediyordu ama gece boyunca bu konuda en küçük bir adım göremiyorduk.
Rize’den, İstanbul’dan Rizeliler olarak Rize bezini birbirimize anlatmak üzere toplandığımız o gecedeacıdır ki; birkaç teşhir standı, sunucuların ve sahneye davet edilenlerin yöresel aksesuarları üzerine yaptıkları esprileri saymazsak Rize bezi, gece boyunca neredeyse hiç konuşulmamıştı. Ürün karakteri ve nasıl bir markalaşma süreci planlandığına ise hiç girilmedi bile.
Rize Bezi dünya markası olma yoluna çıkarken, üretimini yine Buldanlılar mi yapacak?
Etiketi bizim olacak ama karını Denizlili üreticiler mi paylaşacak? Bunun da Rize’mize faydası ne olacak?
Nasıl bir üretim ve pazarlama karması planlanıyor?
Tarzında sorularıma yanıt bulacağımı umarken, dönemin Rize Valisi Sayın Kasım Esen’in “büyük kentlerde ki iş adamlarımızın bize katkı sağlamalarını, iş yerlerinin bulunduğu plazalarda Rize Bezi satış köşeleri açmalarını bekliyoruz.“ ifadesini duyunca sığ bir hedef olduğunu, markalaşma, pazarlama konusunda ise henüz en küçük bir hazırlığın olmadığı net anlaşılmıştı.
Türk Halk Kültürünü Araştırma Vakfı’nın Rizeli Başkanı Sayın Veysel ATACAN da gecede yaptığı konuşmada özetle, “Rize’nin el emeğini dünya markası yapmaktan” bahsediyordu ama salonda ki dokuma tezgahını bile Trabzonlu hemşerilerimiz kurmuşken, folklor ekibi olarak Akçaabat ekibini sahneye çıkarabilmişken Rize’nin el emeğini bırakalım dünya markası yapmayı, İyidere’nin ötesine nasıl çıkarabileceklerini açıkçası çözememiştim.
PINAR TÜRENÇ, “RİZE BEZİNİ DENİZLİ’YE BORÇLUYUZ”
Basına malzeme olacak her hangi esprinin yaratılamadığı o gecede Rize Vakfı’nın organizasyonlarında da görmeye alışık olduğumuz Pınar Türenç’in plaket töreninde sarf ettiği bir cümle anlamlı olduğu kadar, gecenin de özetiydi. “Bugün Rize bezi varsa bunu da Denizli’liye borçluyuz. Rize’de hiç tezgah kalmadığı dönemde Denizlili kumaşımızın dokunmasını devam ettirdi ve bu sayede unutulmadı ve şimdi yeniden hayat bulması için verilen emekleri memnuniyetle görüyoruz.” Türenç’e içimiz burkularak da olsa katılmamak mümkün değil.
ARPA BOYUNDAN ADIM ADIM FERETİKOYA
Yazımın girişinde Rize Merkez ve İyidere Halk Eğitim Merkezlerinin, İyidere Belediyesinin ve özellikle Sayın Rasim Çelik’in Rize Bezinin Rize adına geliştirilmesi konusundaki gayretlerini, emeklerini takdir etmemek mümkün değil demiştim. Sayın Milli Eğitim Müdürümüzün gayretleriyle Ankara’nın tahsis ettiği 1 milyon lira ile yeterli tezgahın tesis edilebileceği belli. Elbette üretim ve tezgahlar istihdam yaratması açısından çok önemli ama bu tezgahların faal olabilmesi için asıl yatırım, üretimin pazarlanmasına gerekiyor. Zaten o gece de, Rasim Çelik hoca, doğru bir yaklaşımla “Tezgah tamamda, asıl iş satacak organizasyonu yapmak” demişti.
Ancak bunca emek ve kamudan aktarılan kaynak profesyonelce adımlar atılmaması nedeniyle kalıcı, çözüme temelden katkı sağlayıcı sonuçlar doğurmaktan uzaktır. Konu bir Halk Eğitim Müdürlüğü aktivitesinden, ev kadınına beceri kazandırmadan öteye geçmiştir. Hedef tüketici tanımı, tüketicinin beklentisini karşılayacak ve tüketicinin talebini yaratacak üretim ve koleksiyonlar, ürün ve markanın pazarda konumlandırılması ile tutundurma faaliyetlerinin organize biçimde yürütülmesi, satış ve pazarlamasına dair usullerin belirlenmesi gibi birçok konunun profesyonelce yapılması gerekiyor. Aksi takdirde tüm iyi niyetli gayretlere rağmen; yerel medyada yer alarak, bildiklerle organizasyonlarda buluşarak, Lütfü Kırdar’da dahi olsa Milli Eğitimin düzenlendiği fuarlarda açılacak stantlarda bir ürünün markalaşmasını sağlamak mümkün değildir.
En basitinden “Rize Bezini dünya genelinde marka yapacağız” düşüncesiyle “Lütfü Kırdar çıkarması” diye anons edilen bir organizasyon öncesi hazırlanan 9 dakikalık FERETİKO RÜZGARI isimli videonun kurgu, çekim tekniği, görsellik, ürün sunumu, çekim esnasındaki arka plan özensizlikleri vs bile markalaşma işinin bu tarz iyi niyetli ama amatör adımlarla atılamayacağını ortaya koyuyordu.
Halk Eğitim camiası bu aşamaya kadar Rize Bezi kültürünün yeniden canlanması, gündemimizde yerini alması, dokuma ustalarının yetişmesi açısından işlevini tamamlamış, sıra şimdi endüstriyel boyuttaki adımların atılmasına gelmiştir. Gelmiştir ama özel sektör ruhuna uygun olarak net kazancı görene kadar konuya yatırımcı olmayacağından kamunun belli bir süre daha yönlendirici olarak işin içerisinde olması koşuluyla.
FERETİKO İÇİN DAHA CESUR ADIMLAR ZAMANI
Lütfü Kırdar’da buluştuğumuzda, Sayın Rasim Çelik, İyidere Halk Eğitim Müdürü Hüseyin Albayrak ile beraber, Rize bezinin endüstrileşmesi konusunda o gün için kamuoyuna yansımamış, bazıları henüz ham düşüncelerini de paylaşmıştı.
Sayın Çelik’in “üretim modelini evlerde bireysel tezgah kullanımından taşımalı eğitim nedeniyle aktif olmayan 50 köy ilkokulunu toplu üretime dönüştürme aşamasına geçiyoruz” ifadesini, seri ve standart üretimin sağlanması açısından başlangıç adımı olarak doğru buldum. Çelik’in o günkü, “ Rize bezinin yaygınlaşması için yapılması gereken tüm çalışmaları tamamladık. Halk eğitim olarak kumaş dokuması yapanların ipliğini ve diğer ham maddelerini biz karşılayacağız. Atölye ve tezgahlarda çalışacak personele de metre başına dokuma ücreti olarak 7 TL ödeyeceğiz. Bu tezgahlarda eğittiğimiz 8 bin kişiden görevlendireceğimiz 3 bin kişiden her biri ayda en az 200 metre kumaş dokur. Bu da tam kapasite ile ortalama 1.500 TL’lık kazanç demektir.” şeklinde ifadelerini yerel medya ile de paylaşmıştık.
Rasim Hoca konuya eğitimci yanının dışında işletmeci ve de Rizeli olmanın gönül gözüyle de bakıyor. Ama dedim ya gelinen, varılmak istenen nokta, Rasim Hocanın da içinde olacağı daha üst bir platformun işi.
CEMİL İPEKÇİ KOLLEKSİYON HAZIRLAMAYA HAZIR
O gün bir başka vesile ile fuar alanında olan ünlü modacı Cemil İpekçi’yi de Rize standına davet ederek Rize Bezine dair keyifli bir sohbet yaptık. İpekçi’yle Sagra da yönetici iken “Çikolata Show” isimli muhteşem bir defile yapmıştık. Kenan İmirzalıoğlu'nun da yanılmıyorsam ilk defilesi idi. Eskiyi yad ettikten sonra feretikoyu konuştuk. Bir modacı olarak Rize bezi hakkında bilgisi vardı ve ilgililerin talep etmesi halinde bu kültürel mirasa sahip çıkılması noktasında katkıda bulunmaktan keyif duyacağını ifade etti o gün bize.
O günlerde Rize medyasına “marka olma yolunda, adımları arpa boyundan daha büyük atabilmek için popüler isimlerinde katkısını mutlaka almak gerekiyor.” diye yazmıştım. İki hafta önce farklı bir organizasyon için gittiğim Mardin’i görünce şimdi Sayın Orhan Keçeli Başkanımıza bu konuyu Sevgili Özcan Sümer’le beraber değerlendirmelerini öneriyorum.
Ne derece samimi, ne derece söylediklerinin takipçisi olacak bilemiyorum ama son dönemde Rize Bezi organizasyonlarında aktif olan Sayın Milletvekili Ali Bayramoğlu’ da bu konuda ayakları yere sağlam basanlardan. Bayramoğlu’nun bir siyasetçi olsa da “Rize bezi üretiminin yeniden canlandırılması için başlatılan çalışmalarda henüz markalaşma aşamasına gelindiği” şeklindeki samimi ifadesi, markalaşma konusunda gerçekçi ve profesyonel adımların yeni yeni atılmaya başlanacağını bize gösteriyor.
DÜNYA MARKASI OLABİLMEK İÇİN ENDÜSTRİYEL ÜRETİM
Sayın milletvekilinin bu değerlendirmesini, birbirinden kopuk yapılan organizasyonları ve ürün kimliği konusunu, KASTOP’ un organizasyon sponsoru olduğu İTÜ’deki defileli gecede Suwen markasıyla 27 ülkeye iç giyim ihracatı yapan, Rize Bezi konusunda birkaç adım da olsa mesafe alınması için elini taşın altına koymaktan kaçınmayan Pazarlı hemşerimiz Eko Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Özcan Sümer’le değerlendirdim. Ticari olup olmadığına bakmaksızın üretim yelpazesine Rize Bezinden mamul ürünleri dahil edip, yurt içinde ve dışında tüm bayilerine sunacak olan Sevgili Özcan’la o gece çok önemli bir noktada buluştuk. “Rize Bezi jenerik bir isim, bu isim altında Rize kültürünü yansıtan çok farklı kumaşlar ve bu kumaşlardan yapılmış ürünler yapılabilir, giyilebilir, sergilenebilir. Feretiko ise çok farklı ve özgün, tamamen kendir ipliğinden dokunmuş bir kumaştır. Dünya markası olması mümkündür ama ekonomik değer olabilmesi için endüstriyel üretimi, tanıtımı ve pazarlanması gerekir.”
Özcan Sümer, başarılı bir işletmeci ve modacı olarak konuya belli bir plan dahilinde bakıyor haklı olarak. Rize kültür kumaşlarının feretiko ile de karıştırılmamasını arzu ediyor. Zaten bu hassasiyetini 2007’de Rize Vakfı tarafından Kadıköy Büyük kulüp’ te düzenlenen defilede de gördük. Keşanla ve diğer yöresel çizgilerimizle başlayan feretikoyla süren ekspozisyona Kaçkar Türküsü adını vermişti. Zira İyidere Halk Eğitim Merkezi tarafından sağlanan Rize yöresine ait kültürü yansıtan kumaşlar, Özcan SÜMER tarafından da hazır giyim haline dönüştürülerek düzenlenen defilede seçkin bir davetli grubuna sunulmuştu. Bu defileyi ulusal düzeyde getirdiği ses nedeniyle farklı bir köşeye koyuyoruz. FERETİKO hakkında hiç bir bilgisi olmayan milyonlar, bu kapsamda ilk kez insan sağlığı açısından da büyük faydaları olan bu bezi tanıma fırsatı bulmuştu.
İTÜ’deki defileli gece…
20 Mart’ta yapılan geceyi Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Dekanı ve Tekstil Eğitimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet AKALIN aşağıdaki cümlelerle ifade etmişti. “Rize Bezi Tanıtım Platformu, Marmara Ünv. Teknik Eğitim Fakültesi ve Türk Halk Kültürü Araştırma ve Tanıtma Vakfı’nın ortak projesi olarak hazırlanan, Marmara Ünv. Teknik Eğitim Fakültesi Tekstil Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mukadder EKŞİOĞLU ve Arş. Gör. Meral AKKAYA’ nın öncülüğünde 20 öğrenciden oluşturulan çalışma ekibiyle tamamlanan “Bugün Eski Zaman” sloganıyla sunulan BEZ DEFİLESİ”
Sayın Akalın gecede yaptığı konuşmada, kolay kolay yıpranmadığı, hatta halat gibi kullanılabileceği, terletmediği ve kışın sıcak tuttuğunu saptadıklarını yöresel bezimizi doğal boyalarla boyayıp üzerine baskılar yaparak pek çok kıyafet tasarladıklarını, kolay buruşmasını da kimyasal yöntemlerde geciktirilebileceklerini, kumaşın sadece giysi ve ev tekstilinde değil, tasarımda da kullanılabileceğini davetlilerle paylaşmıştı.
Gecede yine biz bizeydik ve ev sahipliğini İTÜ’ nin Rizeli Rektörü Sayın Prof. Dr. Muhammed Şahin yapmıştı. Gecenin ardından kamuoyunu doğru bilgilendirme adına, konuya dair tarafıma iletileri olan ekipten Araştırma Görevlisi Meral hanıma, Sayın Akalın ve Sayın Ekşioğlu ile paylaşıp beni aydınlatmaları için yorum ve bazı sorularımı ilettim. Yanıt alamayınca bir ay sonra, yanı bu yazıyı yazmayı planladığımda 22 Nisan’da tekrar anımsattım ama yine dönüş olmadı.
Rize Bezi adına atılan adımların konsolide olmaması nedeniyle totalde mesafe alınamadığını, 20 Mart gecesinden aklımda kalanın da, “temelde gecenin MÜ TEF Tekstil Bölümünün bir aktivitesi, her ne kadar sahneyi yönetenlerce gölgede bırakılsalar da öğrencilerin emeklerinin, muhteşem kıyafetlerinin sunulduğu bir organizasyon ve organizasyonun sunum bacağındaki karmaşa ile final sahnesinde öğretmenlerinin öğrencilerini peşinden çekercesine seronomiye taşıması” olduğunu yazmıştım.
Gecenin adı, "BEZ DEFİLESİ" idi. Tanım doğruydu. Davetliler Rize Bezi – Feretiko diye algıladılar ama sunulan koleksiyonun çoğu kumaşı Rize Bezi - Feretiko değildi. Temelde iç içe geçmiş Rize Bezi ile Feretiko kavramlarının tanımlanmaları üzerinde durdum, bir bezin, kumaşın yerel olabilmesi için iplik ve dokuması dışında motif, tarz, kültürel yanlarının kategorileştirilmede etkisini merak ettim. Kamuoyu bilinçlendirilmeden, ürünün tanımı dahi yapılmadan (fuayede 9 kişiye Şile bezinden farkını sordum, sadece 2 kişi pamuk - kendir farklılığından bahsedebildi. Zaten iki kişiden biri profesyonel tekstilci idi) Rize Bezi adı altında yapılan defilelerin ne derece doğru olduğuna yanıt aradım.
Dillendirdiklerimin belki direk muhatabı değillerdi ama Sayın Akalın hocam, bir otorite olarak 40 kadar yerel kumaş içerisinde Rize Bezinin ekonomik ve kültürel konumunu STK temsilcilerinin hamasi ifadelerinin dışında en iyi ifade edebilecek ehliyete sahip kişilerden biri.
Hammaddesi Hindistan’da olan bir ürüne belli ki kamu eliyle yatırım yapacağız. Çay'ın 40 yıl önceki zenginliği karşısında o günlerde Kenevir'in yasaklanmasına sesi çıkmayan Rizeli, organize çiftlikler için kısa gelecekte izin verilse, acaba yeniden kendir üretebilecek mi? Ekolojik koşullar 40 yılda deforme oldu mu? Hammadde üretimi izni sağlanabildiğinde artık fenni usullerle üretim yapılması gerekeceğinden, yüksek hacimli tüm iplik üretim ve tekstil terbiye işlemlerini yapmak üzere girişimcilerin Rize'de yatırım yapması fizibil olabilecek mi?
Daha da uzatabileceğim bu tarz sorularıma da kısmen yanıt alabilmeyi umut etmiştim ama alamadım. Umuyorum daha fazlasının öğrenilmesini ve tartışılmasını Rize için makro projelerde öne çıkan Rize Vakfı, düzenleyeceği bir panelde sağlar.
RECEP ALİ AKSOYLU
(*) Recep Ali Aksoylu’ nun kaleme aldığı “Rize Bezinin Dayanılmaz Hafifliği” başlıklı makale, VAKIF RİZE DERGİSİ’ nin YAZ 2010 sayısında yayınlanmıştır.
Yorum Yapın