Halit Duman
“Ailenin tek erkek çocuğu olunca sorumluluk duygunuz daha başka oluyor. Ben
çocukken yaramazlık yapmak nedir onu da bilmezdim benim için en büyük
yaramazlık babamın dükkanını biraz geç açmaktı. Çocukluğumdan beri babadan görerek
öğrenerek ders alarak ticaret hayatının içinde oldum. Bundan dolayı daha sağlam ve planlı
adımlar atmayı ve karar almayı tercih etmişimdir. Şimdi, elimizdeki yatırımları gördükçe
doğru yollardan geçtiğimizi görüyorum. Rize’yi çok seviyorum. Burada doğdum buraya
kök saldım. Başka şehirlerde iş yapma imkanım olsa değerlendiririm ama Rize’den asla
vazgeçmem.”
Halit DUMAN
Rize’nin ilk turistlik belgeli oteli olan
Keleş Otel, 1957 yılında Rize Atatürk
caddesinde Kuveloğlu iş hanının altında
dönemin süper marketi sayılabilecek
bakkal ve dükkanı ile işe başlayan
ve daha sonra meşrubat bayiliği ve
gıda toptancılığı alanlarında faaliyet
gösteren merhum Keleş Duman
tarafından 1987 yılında hizmete
açılmıştır. Rize için önemli bir hizmet
ve girişim olarak başlayan serüveni
ikinci kuşaktan Halit Duman devam
ettirmektedir. Rize’ye ilkleri getiren
projeleriyle Rize’nin değerli iş insanları
arasında yerini alan DUMAN, şimdi
çocuklarıyla birlikte aile işlerini devam
ettirmektedir. Rize’nin ilk sinema salonu
olan Pembe Köşk Sinema Salonu, kendi
fikri olarak hayata geçirmiş ve sinema
solunu hala faaliyet göstermektedir.
Ticaret hayatını Rize’nin dışına
taşımadan tüm yatırımları ile Rize’de
hayatına devam etmektedir.
Sizi tanıyabilir miyiz?
17 Ağustos 1970’de dünyaya geldim. Annem
Mükerrem Duman babam Keleş Duman. Filiz ve
Yasemin adında iki kız kardeşim var. Üç kardeşiz.
Ailenin ilk çocuğuyum. Çocukluğum merkezde
geçti. Tophane Mahallesinde ki şu anki otelin bulunduğu yerde tek katlı evimiz vardı. Çocukluğum
gençliğim doğumumdan bu yaşıma kadar bu bina
ve bu mahallede ve bu şehirde geçti. Beş yaşında
İstiklal İlkokulunda eğitim hayatına başladım. Okul
o zamana kadar kapalıydı ve yeni açılmıştı. Ben ilk
öğrencisi olarak bir numaramla başladım. İl de ve
bölgede ilkokul yarışmalarında birinciliğim vardır.
Mesela, Trabzon’da yapılan Milliyet Çocuk yarışmasında Rize’yi temsil ettim. Hatta hiç unutmam
bir 23 Nisan günü dördüncü sınıflar arasında ki
yarışmada birinci oldum ve bana bir saat hediye
ettiler. O saatte rakamlar Trabzonspor’un oyuncularını gösterirdi. Uzun bir süre saklamıştım o saati.
Çocukluğum bizim hep aile işletmesinde
geçtiği için yaramazlık yapmaya da zamanımız
kalmazdı. Ben okuldan çıkardım babamızın tezgahında oturur çocuk yaşta ne yapmam gerekirse onları yapardım. Çocukluğum çalışarak geçti. Yaptığım yaramazlık bir iki kere dükkanı geç açmak olmuştur. O
da yaramazlık sayılırsa…
Her çocuk gibi anneme yakındım. Onun gülümseyen yüzü koruyucu tavrı çok daha başkaydı. Bizim dönemlerimizde baba daha
baskın bir karakterdi ve arada ister istemez mesafe olurdu. Annenin sevgisi daha başkaydı babanın da saygısı başkaydı. Güzel bir
aile de büyüdüm. Öğrene öğrene çocukluğum geçti.
Ben ortaokula başlayacağım yıl 12 Eylül İhtilaline denk gelmiştir. Hatta babam bir ara karar vermekte zorlandı okula devam edip
etmem konusunda. Bir şekilde başladık okula. Rize Merkez Ortaokulunda birinci sınıfı okudum ve oradan Rize Lisesinde ki orta
kısmına geçiş yaptım. Rize Lisesinde devam ettim. Okuduğumuz
dönemde okullar bugünkü kadar bölünmemişti. Fen bölümü edebiyat bölümü tabii bilimler bölümü şeklinde ayrılmışlardı. Sonra
matematik bölümleri eklendi. Öğretmenlerin şahsi değerlendirmelerine göre yönlendiriliyorduk. Ben de matematik bölümünde
liseyi tamamladım. Çok güzel yıllardı. Çok iyi eğitim aldık. O dönemlerde üniversite kazanmak kolay değildi ama bizim liseden
çok iyi yerler kazananlar oldu. Ben ticaret yapmayı tercih ettim.
Rize Meslek Yüksek Okulunun İşletme Muhasebe bölümüne girdim. Sonra burayı Anadolu
Üniversitesinde dört yıllığa tamamladım.
Benim okul olunca askerliği tecil yaptırmıştım. Babamı da çok erken kaybetmiştik. O zaman ben 25 yaşındaydım. Öyle olunca bütün işler ve ticaret bana kalmıştı. O yüzden askerliği
erteleyebildiğim kadar erteledim. 1999 yılında depreminden sonra bedelli çıkınca askerliğimi
yaptım. Tabii buna tam anlamıyla askerlik diyebilir miyiz bilemiyorum. 2000 yılında ilk gidenlerdeniz. 28 gün Malatya’da askerlik yaptım. Bölük arkadaşlarım arasında ünlü sanatçılardan
Tarkan ve Mustafa Sandal vardı.
Ailenin tek erkek çocuğu olunca ailemizde erkenden mürvetimi görmek isterdi. Babam da
hastaydı ve iş anlamında da artık bir şeylerin oturduğunu söyledi ve benim evlenmemi çok
istedi. Görücü usulüyle eşim Yasemin hanımla evlendim. Çok hızlı gelişen bir süreçti. Eşimin
mesleği de eczacılıktır. İki oğlum bir kızım var. Büyük oğlum Keleş, Akdeniz Üniversitesi Turizm
okudu. Buraya geldi ve birlikte çalışıyoruz. Kızım Mükerem, Marmara TIP’ı bitirdi ve Sultanbeyli’de pratisyen hekim olarak göreve başladı. Uzmanlık sınavlarına hazırlanıyor. Üçüncü
çocuğum Yılmaz’da aile şirketimizde çalışma hayatına devam ediyor.
“İki yıl önce 2 yaşında Nil adında bir torunum oldu ve ilk onda dede sesini duyunca bir sevindim ama bir de şoke olmuştum. O kadar yaşlandık mı demiştim.
Hayat bir noktaya gelmiş artık diye düşündüm.”
İş hayatınıza nasıl başladınız ve süreç nasıl devam etti?
“Ailenin tek erkek çocuğu olduğumuz için biraz fazla sorumluluk alıyorsunuz ve
her şeye koşturuyorsunuz.”
Babam, 1987 yılında ev olarak kullandığımız binanın yerine otel inşa ettirmeye karar vermişti. Buranın temeli atılırken de babamın aklında otelcilik fikri vardı zaten. Bu aileden gelen bir gelenekti. Rahmetli dedem Samsun’da 1950’li yıllardan
beri otelcilik yapıyordu. Dayımlarda bu işin içindeydi. Hala
devam ettirmektedirler. Bu durum bize de sirayet etti. 1987
yılında, Rahmetli Mesut Yılmaz’da dönemin Turizm Bakanıydı
ve burayı otelcilik işletmesi olarak açtık. O yıllarda otel işinde
yoğunlaştık. Kendimi de geliştirmeye başladım. Yabancı dil
eğitiminde otelcilik eğitimlerine kadar… 1989 yılından itibaren
bizzat kendim otelin her biriminde kat hizmetlerinden tutunda vale hizmetine kadar çalışarak bugünlere geldik.
Tabii boş durmadık. Ben çok başka işlerde deneyen biriydim. Sarp sınır kapısı açılınca da 90’lı yıllarda, sınır ticareti
deneyimimiz oldu. Konfeksiyon ürünlerini satıp oradan başka ürünler alıyorduk. Fazla uzun sürmedi.
“1998 yıllarında dünyayı kasıp kavuran Titanic filmi
vardı ve Rize’den de akın akın bu filmi izlemek için
Trabzon’a gidiyorlardı. Neden Rize’de bir sinema salonu olmasın dedik. Bu anlamda da bir girişim yapma
fikri ortaya çıktı.”
O dönemde Rize Kültür ve Turizm Müdürü ve benim liseden eski öğretmenim Atilla Karahasan’ın sürekli yanında olurdum. Öğrenci hoca ilişkisi vardı aramızda. Ona danıştım. Sonra
valiliğe gittik. Vali de projemizi görmek istedi ve bu işi yapanlardan da destek aldık. Bir sinema projesi oluşturduk, Valiye sunduk. Proje ihaleye çıktı ve biz kendimizi sinemanın içinde
bulduk. Hala devam eden Pembe Köşk Sinema Salonu 1998’de başlayıp bugüne gelen bir
serüven oldu. Rize’nin ilk sinema salonu olan Pembe Köşk hayatını devam ettirmektedir. Bu
anlamda Rize’de öncü olmak çok güzel bir duyguydu. Bunun dışında otelciliğimiz de devam
etmektedir. Bir iki ay önce de Timya AVM’de bir oyun parkı işine girdik. Ticaret hayatımıza bu
sektörlerde devam ediyoruz. Çocuklarımla beraber bu süreci götürüyoruz.
Babanızdan size sizden de çocuklarınıza kalacak en büyük miras nedir?
“Bugünkü koşullarda çalışıyor olmanın temelinde babadan gelen iş ahlakı vardır. Bu benim için çok büyük bir hayat dersi ve öğreti olmuştur. Ticarete yalan
dolanla başlarsanız bir gün gelir ve her şey yalan olur. Kimseyi kandırmadan hak
yemeden dürüstçe başladığınız yolda, hayat sizi ne kadar zorluklarla sınasa sınasın başarılı işlere imza atmış oluyorsunuz.”
Babamın yanında yetişmek benim için bir okuldu. Bir hocaydı bizim için. Belki tahsili yoktu
ama kendisinden çok şey öğrenerek büyüdüm. Hayatını seyyar satıcılıkla başlayıp manav ve
bakkalcılıkla devam ediyordu. Sonra bu otel serüvenimiz başladı ve biz de bu deneyimin üzerine yeni şeylerde ekleyerek bugünlere taşındık. Asla ticaret yaptığınız kişileri ya da müşterilerin velinimet olduğunu unutmayın derdi. Onları kandırmayacaksınız, verdiğiniz sözü yerine
getireceksiniz ve asla ticarette yalan konuşmayacaksınız derdi. Bize bunu öğretti. Borcunu
zamanında öde sözü de en büyük derslerimizden biriydi. Kaliteden hiç ödün vermezdi. Rahmetli babam yanıltıcı ve kandırıcı olmadı. Ben o dersleri içime sindire sindire aldım ve hayatıma uyguladım. Benden de çocuklarıma gittiğini düşünüyorum. Çok dürüst çocuklardır. Bunu
iş hayatında şimdiden ispatlamışlardır. Gurur duyuyorum.
Hayatınızda bir kırılma anı oldu mu?
“Rize’de sinema afişlerini görünce, insanların film izlemek için Trabzon’a ya
da Artvin’e gitmesi beni çok etkilemeye başlamıştı. Üzülmüştüm. Bir film afişiyle
Pembe Köşk’ün doğuş hikayesi başladı ve ben bambaşka bir sektöre adım atmış
oldum.”
Girdiğim sektörlerde aman bu işi yapamadık hadi kapatalım dediğim olmadı. Bir adım
atacaksam onun önünü arkasını iyi görmeye çalışırdım. Adımlarımı en iyi adımlarla atmak
istedim. Sinemaya karar vermek bir dönüm noktası olabilir. Bir Titanic filmi mesela bana bu
kararı aldırmıştı. Ama öncesinde Şener Şen’in Eşkıya Filmi de vardı ve onun da afişleri Rize
sokaklarında asılmıştı. Bunun afişini gördüm ve neden Rize’de yok diye üzülmüştüm. Bu bir
dönüm noktasıydı.
Hobileriniz nelerdir?
En fazla Rizespor’un maçına gitmeyi seviyorum. Vazgeçmediğim tutkularımdan bir tanesidir. Ayrıca İnternette blok ve köşe yazıları okurum halen bir şeyler öğrenmeye çalışırım. Bu
da benim için boş zamanlarımı kaliteli değerlendirmenin bir yöntemi oldu.
En önemli tecrübeniz ne oldu?
Sağlam adımlarla gitmeyi ve işinize ihanet etmemeyi öğrendim. Mesela otelime müşteri
geliyor beğense de olur beğenmese de deme lüksünüz olmaz. Bu işinize olan saygınızı yok
eder. Bunu hiç yapmadım. Benim için işinize her anlamda sahip çıkmayı öğrenmek önemli bir
tecrübe kriteridir. Bu sizin hayatınızsa ona gözünüz gibi bakmak durumundasınız.
Hizmet sektöründe geçen uzun yıllar içinde unutamadığınız anılarınız
oldu mu?
35 yıl geçti hizmet sektöründe… İnanılmaz hatıralar oldu. Ünsüzünden en ünlüsüne kadar
hatıralar yaşadık. 1988-89 yıllarında bütün büyük takımlar otelimizde konakladı. O dönemin
ilk turistlik belgeli oteliydi. Mesela, birkaç yıl önce Merkez Hakem Komitesi Rize’nin maçlarına atanan hakemleri bizim otelde konaklatıyordu. Aklınıza gelecek en büyük isimler… Gelen
hocalarla aramızda espri kaynakları olurdu. Yanımızda 20-25 yıllık personel var. Benim bir
personelim Pazar taraflarındandır. Çok güzel şiveyle konuşur. Gelenlerde onu çok severdi. Bir
gün hakemlerden birini maça uğurluyoruz. İki dakika kapıya kadar çıkıyoruz hocam başarılar
dileriz diyoruz. Bizim personelimiz şivesi güzel olan Çetin kardeşimiz de yanımızdaydı. Hoca kendisine bizden bir şey ister misin dediler. O da
gayet manalı bir dille, hocam ne istediğimi sen biliyorsun dedi. Hoca da kaç tane istiyorsun diye espri
yapınca, bizimkiler nasıl olsa atamaz sen iki tane
ver demişti. Bunu biz diyemeyiz ama onun böyle
bir kredisi vardı. O gün çok yağmurluydu. Maçta da
üç penaltı çıktı ve Rizespor o penaltılardan sadece
birini atabildi. Hoca havalimanına geçerken Çetin’i
arıyor bak dediğini yaptım sizinkiler gerçekten atamadı diye espri yapmıştı.
“Rahmetli Nejat Uygur’da 3-4 defa otelimizde kalmıştır. Onu da unutamam. Oğlum
da küçüktü daha. Hatta anı defterimize de
yazmıştı, oğlumu Keleş torunum diye severdi.
Geldiğinde Keleş torunum nerede diye sorardı. Onunla sahne kurmaya giderdi.”
Otelimize Siyasilerde gelmiştir. Rahmetli Demirel o meşhur Rize mitingi sırasında bizim otelde
konaklamıştı. 1988 yıllarıydı. Hamsi kavağa çıkamayacak sözünün olduğu o mitingi ben de izlemeye
gitmiştim. Miting bitmiş ben de otele doğru gidiyordum. Bir baktım ki emniyet araçları bizim
sokağa doğru gidiyor. Otelin önü bir kalabalık. Meğer Rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel otele dinlenmeye gelmiş. Ben de koşa koşa gittim ama çevik kuvvet beni içeri almıyor. Kendimi tanıttım tabii o şekilde içeri girdim. Cumhurbaşkanı otelin birinci katındaki 103
numaralı odada kalıyordu. Kendisi telefonla arayıp sütlü nescafe getir misin oğlum dedi. Ben
de bizzat kendim götürüp ikram etmiştim.
Ünlü takımlar da gelirdi ünlü futbolcular da gelirdi. Tabii ünlü futbolcuların basına
yansıyan ilişkileri olurdu. Gazeteciler de gelip bize sorarlardı. Kimle konuştu görüştü merak
ediyorlardı. Biz detay vermiyorduk haliyle. Mesela, takım hocası telefon bağlamayın yasak
deyip futbolcu odada telefonla konuşamayınca oda müdüriyete gelip bankonun altında telefonla görüşmesini yapıyordu. Gazetecilerde ön tarafta onu soruyorlar ama bilmiyorlar ki bankonun arkasında o futbolcu eğilmiş telefonu eline almış istediği kişiyle konuşuyordu
Rize’den ayrılmayı düşündünüz mü?
Tabii ki istemişimdir. Bir dönemimde bu mesleği daha büyük şehirde yapmayı düşünmüş
olabilirim. Ama burayla bir bağımız var. Bu saatten sonra da zor olur. Bütün birikimimiz burada
çoluk çocuğumuz da burada. Ama vazgeçmiş değilim. Neden olmasın? Her insan mesleğini
güzel bir yerde güzel bir projeyle noktalamak ister. Başka bir şehirde ya da Rize’de daha büyük bir tesis yapma hedefim var.
Çocuklarınız sizin etkiniz altında kalarak mı bu mesleğe devam ediyorlar?
“Benim mesleki hastalığıma yakalandılar ve oğlanlar da baba işinde ticarette
devam ediyorlar. Genetik bir süreç oldu ailemiz için. Ticarette ilerlemek onlara daha cazip geldi ve bu yolda ilerlemeye devam
ettiler. Ben alaylı oğlanlar mektepli yetişti.”
Çocuklar küçüklüğünden beri bu mesleğe adapte oldukları için ister istemez onlara
bir önerim oldu. Biri TIP istedi ve tabii ki engel
olmadık, olmazdım da. Kızımın doktor olması
sadece gururumuz olur. Diğerleri başka kulvarda ilerlemek istiyorum deseydi de yine engel
olma şansımız olabilir miydi? Sanmıyorum. Bu
kendi tercihleri aslında. Ben alaylı yetiştim onlar daha profesyonel ve donanımla başladılar
buraya.
Elinizde sihirli bir değnek olsa ne
yapmak isterdiniz?
Gerçekten ben turizm ve hizmet sektörünü
severek yapan biriyim. Aksi olsa 35 yıldır bu işi
yapamazdım. Güzel bir yerde güzel imkanlarla otopark sorunu olmayan metrekare sorunu
olmayan her türlü konforu sağlayabileceğim
bir lokasyon ile kompleks bir tesis yapmak isterdim. Bu benim hayalim. Böyle bir dileği de
Rizespor’un süper ligde olması için kullanırdım.
Rize’de ki turizmi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rize’de çaya alternatif olacak başka bir şey düşünmüyorum. Olamaz. Ama bizim bölgemiz
turizm açısından inanılmaz bereketli bir yer. Allah bize bu doğayı ve güzelliği nasip ettirmiş.
İnanılmaz verimli bir yer. Bu bölgenin gelişiminde birinci sırada çay ikinci sırada da turizm olacaktır. Doğamızı koruyarak planlı programlı bir sistemde yapılacak turizmden bahsediyorum.
Gerek Orta Doğu’dan gerek Arap dünyasından çok insan otelimizde konaklıyor ve birçoğuyla şahsi olarak tura bile çıkıyorum. Bize, sizden öbür dünyada alacağımız var diyorlar. Neden diyorum? Siz çünkü bu dünyada cenneti yaşıyorsunuz diyorlar. Buradaki dönemsel bir
sıkıntımız var. Rize’ye yapılan en önemeli yatırım Rize Artvin havalimanıdır. Tek kelimeyle bu.
Turizm ve gelişim için havalimanı olmazsa olmaz. Turizm de müthiş katkı verecek.
Çaykur Rizespor için neler söylemek istersiniz?
Ben 5-6 yaşındayken babam beni paltosunun içinde eski Atatürk Stadına maça götürür,
kavga falan olur ben zarar görmeyeyim diye o paltonun içinde dururdum. Orada maç izlemek
başka bir şeydi. Toprak saha en güzel zamanlardı. Biz o zamanlardan Rizesporlu olduk. Üçüncü lige bile düşsek bu değişmez. Rizespor’un Rize’nin tanıtımında da katkısı vardır. 67 vilayet
zamanında yüz ölçüm bakımından en küçül ildik ve buna rağmen büyük şehirler olmazken
biz süper ligde Rizespor olarak yer aldık. Rize’nin daha iyi yerlere gelmesi en büyük arzumuz.
RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III
YAZARLAR: ALİHAN TELATAR & SELİM DENİZALP
Yorum Yapın