RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III / Ramazan Meral

Ramazan Meral
“Babam bana çok güvenirdi ama babamı hayal kırıklığına uğratmış olabilirim. O
benim okumamı çok istiyordu. Biz de gençlik aklıyla bambaşka bir yola girdik.
Pişmanlığım yok, aldığım kararlarıma çok şükür diyebiliyorum ama babamın benim için olan
hayallerini gerçekleştirmemenin verdiği bir hüzün de bir yerlerde duruyor. Okumayı tercih
etseydim nasıl olurdu neler değişirdi hayatımda bilemem ama Rize’de olmak her şeye
burada başlamak hayata burada devam etmek benim tercihim oldu.”
 Ramazan MERAL

 

Rize’nin iş insanları
arasında yerini alan
Ramazan Meral,
sosyal ve siyasi
yaşamında aktif bir
kişi oldu ve Rize’nin
önemli dinamikleri
arasında uzun yıllar
görev aldı. Gençlik
yıllarından beri
baba mesleğinde
başladığı iş
hayatını daha da
büyüterek bugüne
taşımıştır. “Babam
genç olmama
rağmen bana
güvenip işin başına
getirmiştir.” diyerek
sorumluluk ve
bağlılıkla yüklendiği
görevlerde o güveni
hiç sarsmadı.
Sizi tanıyabilir miyiz?
10 Mart 1963’te Rize Taşlıdere Mahallesinde dünyaya geldim.
Aslında on kardeştik ama ikisi vefat etti. Sekiz kardeşiz. Beş erkek
üç kız. Ben yedinciyim. Benden büyük üç ağabeyim üç ablam, benden küçük de bir erkek kardeşim var. Çocukluğum Taşlıdere Mahallesinde geçti. İlkokulu orada okudum. 1974’te Taşlıdere’den Kıbrıs
Caddesine taşındık. Ortaokul ve liseyi Rize Lisesinde okudum.
Çocukluğum çok renkli geçti diyebilirim. Şunu söylemeliyim ki
ben o zamanları çok özlüyorum. Şu an baktığımızda çocukların her
şeyi var imkanları çok iyi ama bizim kadar şanslı değiller. Bizler çocukluğu gerçekten yaşayan nesildik. Daha serbest özgür… Teknolojiye sıkıştırılmamış çocuklardık. Her çocuk kadar yaramazlık yapardık ama okulda da dikkatli ve çalışkandım. Biz bilyalı araba yapınca
Mercedes’e binmiş gibi hissederdik. Onunla mutlu olurduk. Şimdiki
çocuklar teknolojiyle büyüyor ve onları mutlu etmek hiç kolay değil.
Bizim çocukluğumuzda her şey daha kıymetliydi. O zamanki komşuluklar da çok farklıydı. Mahallemize ilk kez TV’yi biz getirmiştik. Tabii babamın mağazasının olmasının da avantajı vardı. Mahalledeki
komşularımız TV izlemek için bizde toplanırdı. O zamanları özlüyorum.
Babadan çekinirdik. En basiti ev içinde mütevazı şekilde babanın yanında otururduk. Tabiri caizse koltukta yayılmazdık. Hem saygı hem çekingenlik vardı. Rahmetli anneme çok yakındım. İkisi de
vefat etti.

 Okul ve gençlik yıllarım iyi geçti. Çok güzel arkadaşlıklarımız vardı. O zaman ki ortamlarda belki bu kadar
imkanımız yoktu ama her şey çok güzeldi. Okul yıllarında benim birçok arkadaşım Kalkandereliydi. Bunun başında Ekrem Cengiz kardeşimiz gelirdi, onun amcasının
oğlu Mehmet Salih sonra Kültür Kitapevinden Mustafa
Güngör… Muhammet Korkmaz, Ali Korkmaz… Benim
arkadaş grubum genelde onlardandı. O dönemler sağ
sol çatışmaları yaşanıyordu. Doğru düzgün eğitim de
göremedik. Çünkü doğru dürüst öğretmen de yoktu.
Çoğu dersimiz boş geçerdi. Zaten biz de aile olarak da
hep sağ görüşten geldik. Babadan gelen bir şey.
“İnsan sevince dünya başkalaşıyor. Hayatınızı etkileyecek çılgın kararlar alabiliyorsunuz.
Aşkın olduğu yerde tüm zorluklar kayboluyor.
Önemli olan beraber yürüyebilmeyi başarmak.”
Lise çok maceralı bitti. 1979-80 de liseyi bitirdim.
Lise sondayım ve eşim Şükriye Hanıma aşık olmuştum. Birbirimizi sevdik. Lise bitti ve üniversite imtihanlarına girdik. İkimizde çok başarılıydık.
Her ikimizin de ailesi bizden çok iyi yerleri kazanmamızı bekliyordu. Fakat biz ikimiz sözleştik
ve soruları cevaplamama kararı aldık. İşte aşk farklı bir şey. Size neler neler yaptırıyor. Üniversite sınavları bitince 12 Eylül’den önce Temmuz 1980’de biz hanımla kaçtık. Babam evlenmeme karşıydı çünkü okumamı istiyordu. Rahmetli kayınpederimde aynı şekilde o da kızının
okumasını istiyordu. Biz kimseyi dinlemeyerek köye kaçmıştık. Rahmetli kayınpeder 32’lik bir
silah yapmıştı ve silahıyla peşime düştü. Daha 17 yaşındaydık ve yaşlarımız da tutmuyordu,
reşit değildik. Bizi yakaladılar ve dört gün cezaevinde yattım. Sonra kayınpederi ikna ettiler
davasından vazgeçti ben de çıktım. 31 Ağustos 1980’de düğünümüz oldu. İhtilal olmadan evlenmeseydim ben hapisten kim bilir ne zaman çıkacaktım. O karışıklıkta mümkün olmazdı,
senelerce hapis de yatabilirdim.
Düğünümden iki ay sonra kayınpeder bizi kabul etti. Barıştık. Ama beni tanıdıktan sonra zaman geçtikçe beni çok sevdi. 17 yaşımda evlendim. Evlendiğime hiç pişman olmadım.
1981’de oğlum Serkan dünyaya geldi. Ben askere gidince Serkan iki yaşındaydı. Askere giderken bir tane de kızım olmuştu. Mart ayıydı. Kızım 5 kilo doğmuştu. 1983’te çok büyük bir kar
yağmıştı. Ben de askere gideceğim. Hava soğuk diye çocuğu da ortamıza almıştık. Daha 20
günlüktü. Sabaha doğru uyandım baktım ki çocuktan ses çıkmıyor. Hanımı kaldırdım. Baktık
çocuk can veriyor, sonradan öğrendik ki meğer kalbinde delik varmış. 20 günlük çocuğum
vefat etti. O gün çocuğu defnedip İskenderun’a askere gitmek zorunda kaldım. Askerliğim bu
anlamda çok hüzünlü geçti. Çocuğum ölümü, hanımı o acıyla geride bırakmak… Askerliğim iyi
geçti rahattım ama çok acılı geçti. İskenderun’da acemi birliğinden sonra Karamürsel’de telsiz eğitimi alıp usta birliği için İzmir’e geçtim. Sağ olsun çarşı komutanım durumumu biliyordu,
bana izin konusunda hep destek oldu. Bu şekilde askerliği bitirdim.

Ticaret hayatına nasıl başladınız?
Aslında benim ticaret hayatım lisede başladı. Ben okulu bitirince de rahmetli babam, üç
büyük ağabeyim iki eniştem ve küçük erkek kardeşim olmasına rağmen beni işin başına koydu. Babalar da biliyor tabii çocuklardan hangisinin neyi nasıl yapabileceğini. O kapasite ben
de zaten vardı. Mobilya işiyle uğraştık. 1983’te askerden dönünce de bu işle uğraşmaya devam ettik. Başka alternatiflerimiz de vardı. Beyaz eşya züccaciye gibi. Bir ara 1994’te otobüsçülük de yaptık. Ticaret hayatımız bu şekilde devam etti.
“Babamız vefat ettiğinde kardeşlerimizle yollarımız ayrılmaya başladı. Aslında
babamız bizi bir arada tutan en önemli güçmüş. Fakat yıllarca süren birlik ve beraberlik babamın vefatıyla bozuldu. Ticaret hayatımızda herkes kendi kulvarında
ilerlemeye devam etti.”

 
2000’de bir ramazan günü rahmetli babamın beynine pıhtı atınca 47 gün hastanede yoğun bakımda yattı. O zaman Allah rahmet etsin Mesut Bey de başbakandı, hastaneye geldi.
Bizzat ilgilendi. Başhekim Halil İbrahim Çifçi’ye Babamı Ankara’ya götürmenin uygun olup olmadığını sordu ama doktorlar pıhtı açılmayınca yapacak bir şey yok dedi ve orada da babam
vefat etti, 76 yaşındaydı. Bizim de arkamızdaki dağ gitti. Herkes kendi yolunda ilerledi. Ayrışmalar başladı. Babam sağ olsaydı bu birlik ve beraberlik devam ederdi diye düşünüyorum.
Babanızdan size sizden de çocuklarınıza kalacak en büyük miras nedir?
“Kimse babasının yerini tutamaz. Oğullarımda benim yerimi tutamaz. Önemli olan sende bıraktığı izleri takip etmek. Değerlerine sahip çıkabilmek. Herkes
kendi karakterinde yaşıyor kendi yolunu çiziyor ama tüm dünyalık işler bir şekilde
geçici. En büyük iz doğru ve dürüst işler yapabilmek. Kul hakkına girmeden. Harama bulaşmadan… ”

Babam çok sosyal bir insandı.
Otuz sene Ziraat Odası Meclis Başkanlığı yapmıştı. 1983’ten sonra fakir fukara fonları çıkmıştı ve onlara
da yıllarca üyelik yaptı. Ölmeden
üç dönem önce ANAVATAN Partisinde İl Genel Meclis üyeliği yaptı.
Yaklaşık on beş sene, hatta öldüğü
zaman da meclis üyesiydi. Babama derdim ki, baba yoruluyorsun
her yere koşturuyorsun artık bırak.
Kendine zaman ayır. Ama hiçbir
zaman geri de kalmadı. İçi rahat etmezdi. Oğlum ben bir vatandaşın
ihtiyacını gördüm mü o bana yetiyordu derdi. Babamın paraya pula
ihtiyacı yoktu. Manevi işler karşılık
beklemeden yapılan işler onun için
çok önemliydi. Ben de bunu görerek büyüdüm ve bunu artık ben de
devam ettirmek istiyorum. Biz de onun yolunda ilerledik. 1990’lı yıllarda ANAVATAN Partisi İl
Muhasebesinde görevliydim. Nusret Karaca dönemiydi. Ziraat Odasında da beş sene meclis
üyeliğim var. 15-20 sene de Ticaret Odasına Yönetim Kurulu üyeliğim var. Elbette tüm mevkiler geçici en büyük ve kalıcı şey dürüstlük doğruluk. Haramla işimiz olmaz. Paramız olsa
da faize koymayız. Babam dini yönden de İslamiyet’e çok yakındı. Öylede yaşadı. Taşlıdere Mahallesinde beş katlı Kuran Kursu yaptırmıştı. 60 kız kalıyordu ilk zamanlarda. Diyanete
bağlı erkek yurdu oldu şimdi. Babamın bu anlamda dini hizmetleri de olmuştur. Biz de onun
yolundayız. Çocuklarımda bunlardan vazgeçsin istemem.
Hayatınızda bir dönüm noktası oldu mu?
Babam hastanedeyken iki kardeşim işimizden ayrıldı. Sonrasında tek tek ayrıldık. Herkes
ayrılınca kendi işine devam etti. Yapacak bir şey yok tabii. Önemli olan işlerin ayrılmasından
ziyade birlik ve beraberliğin bozulmamasıdır. Bu bir dönüm noktası oldu ama hayatımda beni
çok üzen hayatımı etkileyen olay çok başkaydı: İlk torunum olunca ailemize yeni bir hayat gelmişti. Fakat ilk torunum bir buçuk yaşlarına gelince gözlerinde bir gariplik hissettik. Doktorlara
götürdük. Nörolojiye sevk ettiler. Birçok tatsız süreç yaşadık. Sonra Arif Yılmaz hocamız bizi
İstanbul’da bir doktora yönlendirdi. Teşhisi Rize ve Trabzon’daki gibi söylediler. Hanımla hastaneden çıkınca sokakta oturduk ağlamaya başladık. Parayla bir şey yapılamayacak kadar
ne kadar aciz olduğumuzu bir kez daha gördük. İnsanoğlunun acizliğini o an çok iyi hissettik.
Sonra başka bir doktor daha bulduk. O doktor torunumun beyninde tümör olduğunu ortaya
çıkardı. Ve ciddi bir tedaviye alındı. Ama çok şükür torunum şimdi 18 yaşında ve gözlerinin
görme kapasitesi dışında başka bir sıkıntımız da yok. O süreçleri atlattık. Çok zor günlerdi bizim için. Hayata bakış açımızı etkileyecek kadar önemliydi.

Hobileriniz nelerdir?
Top oynamayı severdim. Zamanında da Rize’de 1977 yıllarında Esnafspor’da top oynadım. İyi de bir topçuydum. Topu bırakmamda benden büyük bir tanıdığım, gidiyorsun maç
yapıyorsun senin anana küfrediyorlar ne gerek var falan diyerek niyeyse soğudum top oynamaktan. Halbuki küfür falan da olmazdı. Gençtik tabii. Fevri kararlar alabiliyorduk. Oysa çok iyi
futbolcuydum. Forvettim. O zamanlar küçük Hakan küçük Hasan’la da (Hakan Tecimer, Hasan Vezir) Rize gençlerde karşı karşıya top oynuyorduk. Güzel zamanlardı. Keyif aldığım dönemlerdi. Ayrıca avcılık balıkçılık da var ama top oynamak kadar da değil. Futbol hastasıyım.
Çocuklarınızın iş hayatında sizden ayrılmalarını ister misiniz?
Çocuklarıma hep diyorum, malımın size helal olması için işleriniz ayrı olsa da birliğinizi bozmayacaksınız. Önemli olan da budur. Çocuklarım beni bırakmıyor. Ticareti onlarla beraber devam ediyorum. Bazen diyorum bırakın beni ben de hanımla emeklilik hayatının tadına bakayım ama bırakmak istemiyorlar. Ben çocuklarımdan razıyım. Babam yeter ki başımızda olsun
diye bakıyorlar. Ama benim için önemli olan birliklerinin bozulmaması. İki oğlum bir kızım var.
Üçü de evli. Kızım Sümeyra İzmit’te evli, orada yaşıyor. Çocuklarımın hepsinden toplamda

 

dokuz torunum var. Ailemiz büyüyor inşallah daha da büyür. Büyük oğlumla beraber bu işleri
devam ettiriyoruz küçük oğlum da yine Rize’de kreş işletmeciliği de yapıyor. Hep beraberiz
burada. Beni bıraksalar gözüm arkada kalmayacak.
Rize’den ayrılmayı düşündünüz mü?
Ticaret hayatımda Rize’den ayrılmayı hep düşündüm ama nasip olmadı. Açık söyleyeyim
hala düşünüyorum. Memleketim çok güzel elbette çok seviyorum ama her şey bir yere kadar,
Rize’de geleceğiniz yer belli sonrası yok.
Elinizde sihirli bir değnek olsa ne yapmak istersiniz?
Ülkemizdeki insanların daha ferah ortamlarda yaşamasını isterim. Son dönemlerde iyi
şeylerde yapılıyor fakat ekonomik olarak insanlar zorda bunu kabul etmek gerek. Bunu düzletmek isterdim.
Rize’nin iki lideri için ne söylemek istersiniz?
Mesut Yılmaz Rize aşığı bir insandı. Çok renkli bir insandı iyi bir devlet adamıydı. Mesut Yılmaz’ın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan kadar bir şansı yoktu. Hep koalisyonlarla ülkeyi idare etti. Cumhurbaşkanımız daha şanslı idi. Allah bundan sonra da yolunu açık etsin. İyi
şeylerde yapılıyor. Bunu görmemek çok yanlış olur. Her ikisinin de Rize’ye ve ülkemize katkılarını
görmek lazım. Vefa çok önemli.

 
Çaykur Rizespor için neler söylemek istersiniz?
Durumlarına çok üzülüyorum. Takımımızı layık olduğu süper ligde görmek çok isterim. Vatandaş olarak ben ne yaparım, Rizeli olarak kombine biletimi alırım maçlara giderim. Yapacak
başka bir şeyimiz yok. Rizespor bizim her şeyimiz. Bu sadece bir futbol takımı değil Rize’yi
birleştiren çok önemli bir şey. Takımımızı hep sahiplenmeliyiz. Bizler üstümüze düşen görevi
yapıyoruz gerisi yöneticilerinde..

RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III
YAZARLAR: ALİHAN TELATAR & SELİM DENİZALP


Önceki Haber 
Sonraki Haber

Yorumlar

  1. 1 1
    {usertitle}

    Komşu

     8 Eylül 2023 13:02
         

    Ölmüşü şahit tutmak çok kolay. 

Yorum Yapın