RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III / Rüştü Aslan

Rüştü Aslan “Ailenin tek erkek evladıyım. Buna rağmen aile yadigarı şirketimizde hiçbir zaman patron oğludur diye farklı bir muamele görmedim. Babam Muzaffer Bey hiçbir zaman beni diğer çalışanlardan ayrı tutmazdı. Kendi firmamızda en temelden başlayarak çalışma hayatına girdim. Bazen bunu sorgulardım neden firma bizimken başka işlere koşturup duruyorum diye… Ama zaman geçtikçe babamın bana ne kadar büyük bir iyilik yaptığını anladım. 1920’lerde kurulmuş bir aile şirketinin sorumluluğu çok daha başka oluyor. O markayı korumak ve ileriye taşımak aynı değer yargıları ile devam etmek… bunları yapabilmek adına en alttan başlamış olmak benim için artı oldu. Yoksa çok kolaydır kasanın başına oturmak, patronluk yapmak. Biz de böyle bir şey olmadı. Bu bir aile geleneği gibidir. İnanıyorum ki, böyle olduğu için GALERİ MUZAFFER 1920’lerden beri Rize’de varlığını sürdürebilmiş ender aile şirketlerinden bir tanesi olmaya devam edecektir.”  Rüştü ASLAN

 

 
“Londra’nın kuzeyinde Nothomepton’da dil eğitimimi tamamladıktan sonra
orada kalmayı hiç düşünmedim. Ailenin tek erkek çocuğu olduğum için öyle bir
imkanım da olmazdı. Rize’ye dönmek kaçınılmazdı.”
1992’de Rize’ye geldik. Babam kısa zaman sonra askerliğe gitmemi istedi. Ben hemen gitmek istemedim ve üç tertip askere gitmedim. Askerliğin acemi birliğini İskendurun’da yaptım
Kasımpaşa’da da bahriyeli olarak tamamladım. Orada komutan şoförüydüm. Onun ve eşinin
şoförlüğünü yapardım sadece. On beş ay üzerine gidip on dokuz ay yapan ilk tertip bizlerdik.
Askerlik anılarım da güzeldir. Mesela komutanımı at yarışları için İstanbul’da Veli Efendiye götürürdüm. Kendisi araba kullanmayı çok severdi. Ben onu lojmandan alınca belli bir mesafeye
geçince arabayı o alırdı ve kullanırdı. Ben de yanına geçerdim. Çok severdi beni. Bana bir lafı
vardı, bir erden subay olur ama bir as subaydan subay olmaz lafını hiç unutmam. Ben görevimdeyken görevimi de layıkıyla yapıyordum. Bu da güvenli bir iletişimi sağlıyordu.
1996 yılında da evlendim. Eşimin ağabeyisi benim ortaokuldan arkadaşımdı. Ortaokul arkadaşım Kenan Kılıç’ın kız kardeşi Gülsüm Aslan’la evlenmek nasip oldu. Görücü usulü oldu.
annemler gördü söylediler. O şekilde oldu. Söze kadar biz baş başa oturup da sohbet bile
etme imkanımız olmadı. İmam nikahından sonra yüz yüze tanıma şansım oldu. Üç kızım var.
Büyük olan Cansu diyetisyenlik bölümünü bitirdi. Bizim yanımızda çalışıyor. İlerde kendi işini
yapabilir tercihi ona bırakıyoruz. Ortanca kızım Uğur KTÜ İşletme Bölümünde okuyor. Küçük
kızım Tuğba ise ortaokulda okuyor.
İş hayatınıza nasıl başladınız?
“Aile şirketinde işe başladığımda hemen baş koltuğa oturma gibi bir durumum
olmadı. İyi ki de olmamış. Babam Muzaffer Bey benim her işe koşmamı ve temelinden bu işi öğrenmemi istedi. Bu durum ben de ailemizin o gelenekselleşmiş
iş ahlakının oluşmasına ve bugünlere taşınmasına vesile oldu. Kendi işimizin bir
çalışanıydım sadece… ”
Askerlikten sonra burada dört beş kişi çalışıyordu. Zaten Rize’de tek tük çalışıyorduk. Babamdan sonra en kıdemli en tecrübeli Ahmet Özdemir ağabey vardı ve o muhasebe yapardı.
Ondan sonra mağazanın müdürü babamdan sonra gelecek kişi Rasim Denizci vardı. Babam
bir yere gittiğinde anahtarı ya Ahmet ağabeye ya Rasim ağabeye bırakırdı. Benim o zaman
dükkanda ki çalışanlardan hiçbir farkım yoktu. Babam dükkanda olmadığında Rasim ağabey
beni dışarıdaki işler için her yere gönderirdi.

Dededen toruna uzanan dört kuşaklı bir firma olan Galeri Muzaffer, 1923 Yılından beri RİZE merkezde hizmet vermekte, yıllara dayanan güven anlayışı içinde markasını korumaktadır. Dededen toruna uzanan bir ticaret anlayışı ile bir çok sektörde ve markayla çalışma imkanını Rizelilere sunmaktadır. Rüştü Aslan, Rize’nin ilklerini bünyesinde tutan aile şirketinin dördüncü kuşak temsilcisi olarak üstlendiği sorumluluğu yerine getirerek Rize’nin saygın iş insanları arasında yerini almıştır. Memlekete olan sevgisi, alçakgönüllülüğü ile tanınan ve “Babamın ismini taşımaktan yaşatmaktan gurur duyuyorum.” diyen ASLAN, Rize’nin ilkleri arasında olan firmasını gelecek yıllara taşımak için çalışmalarına devam etmektedir. Sizi tanıyabilir miyiz? 17.10.1971 Rize Merkez’de doğdum. Nesrin, Nermin Meltem ve Nur kız kardeşlerim bir de ben beş kardeşiz. Ben en büyükleriyim. Babam Muzaffer Aslan, Annem Uğur Aslan… Ben her zaman anneciydim. Okul yıllarında harçlığımı bile annemden isterdim. Babadan daha çekinirdik. Kurtuluş İlkokulunda eğitimime başladım. Dolu dolu haylaz bir çocuktum. Küçüklüğüm çok hareketliydi. Annemi çok yormuşumdur. Anne babamdan izinsiz denize giderdik top oynardık. Üst baş yırtık eve dönerdik... Ortaokulu Zihni Derin’de İngilizce Bölümünde okudum. Çok başarılı bir öğrenci değildim. Babamın zorlamasıyla okudum diyebilirim. Lise ikide Edebiyat Bölümünü seçtikten sonra daha düzenli bir eğitim yaşantısına gittim ama arkadaş değişikliği bunda çok etkiliydi. Düzenli ders çalışan arkadaşlarım olmuştu. Mesela ortaokulda on ders varsa sekizi zayıftı. Lisede on bir dersin dokuzundan geçmiştim. İnanılmaz fark vardı. Ben iki dersten kalınca babamın yanına sanki takdir almış gittim. Zaten babam, ilk kez iki zayıfla döndüğümü görünce önce inanmamıştı. Hatta dedi ki iki ders zayıf gelirse seni İstanbul’a tatile göndereceğim. Bu kadar değişeceğimi kimse düşünmemişti. Karne zamanları önceden çok korkarak eve giderdim ama hemen babaanneme giderdim. Zayıflardan dolayı babadan çekinirdim. Ne zaman o derslerden iki zayıf aldım bu defa direkt babamın yanına dükkana gittim. “Tek erkek evlat olmanın avantajları vardı. Ev ortamında bunu çok gördüm. Özellikle aile büyüklerinden gördüm ama iş hayatında Muzaffer Bey asla bunu yapmadı. Bunu bana hiçbir zaman yansıtmadı.” Lisedeyken hem okurdum hem Rizespor genç takımında oynardım. Murat Ateş hocamız vardı. Öyle olurdu ki maç zamanlarında derse gitmezdim. O yıllarda çok okumaya merakım yoktu. Hayalim top oynamaktı. Ama Rize lisesinde okumak çok başkaydı. Çok yaramaz olduğum için öğretmenlerden de çok fırça çok dayak yemişimdir. Okulda güzel arkadaşlıklar edindik. Saygı sevgi vardı. Sorunlu bir çocuk değildim yani ahlaki ya da yüz kızartıcı bir şeyim yoktu ama derslere önem vermiyordum, haylazdım sadece. Aklımda futbol vardı. Liseden sonra üniversite sınavına girdim. Üniversiteyi kazanamadım. Babam hep işletme kazanmamı istiyordu. Ama kısmet olmadı. O zaman Ankara’da Bilkent Üniversitesi de vardı, paralı. Oraya göndermek istedi ama ben istemedim. Okul hayatı ben de bitmişti. Ailem bu konu da çok destek verdi ama ben istemedim. “Ben daha ortaokul yıllarındayken Hüseyin Yardımcı, İngiltere’de okuyordu. Rize’ye geldiğinde Çarşı Mahallesinde arkadaşlarıyla futbol oynarken biz de onları izlerdik. Adam olmayınca bizi maça alırlardı. Hevesle beklerdik. Onun üzerinde Adidas marka kıyafetleri görünce imrenirdik. Daha 13-15 yaşlarındasınız… Ağabey dedim bana da böyle bir şort bir tişört gönderir misin parasıyla dedim. Sadece öyle bir söyledim. Bir iki ay sonra İngiltere’den dükkana hediye olarak göndermiş. Çorabından şortuna kadar tüm spor kıyafetlerinden hediye yapmıştı. İnanılmaz mutlu olmuştum.” 1988 mezunuyum. 1989’un sonun da İngiltere’de iki yıl eğitim için gittim. Benim babamın bir ahbabının tanıdığı vardı ve İngiltere yaşıyordu. Onun da orada olmasının desteğiyle İngiltere’de dil okuma isteği oluştu. Ben de zaten yurt dışına gitmek istiyordum. Dil eğitimi için gittim. Babam kırmadı beni. Tam iki yıl, on sekiz ay dil eğitimi gördüm. Orada çok güzel anılarım oldu. Kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrendim. Buradan giderken çok fazla İngilizcem yoktu. Yeterli değildi. 3-4 ay bir zorluk çektim. Öğrendikçe daha çok arzuladım ve istedim. Hatta buradan giderken bir yıl için gitmiştim. Bir yıl sonunda tam öğrenmeye başlamıştım bunu geliştirmem gerektiğini gördüm sağ olsun babam da destek verdi ve bir yıl daha kaldım. Özel bir koleje gittim orada haftada otuz saat İngilizce eğitimi görüyordum. Bugün İngilizce biliyorsam oradan kalmıştır.
 
“Ben kardeşlerime hep eşit yaklaşıyorum Ankara’da ki kardeşim Nesrin’le ilişkimiz biraz daha başkadır. Sen kız değil de erkek olsaydın bugün Galeri Muzaffer
iki kat daha büyürdü derim.”
Babam beni hiç şımartmadı aksine daha çok çalıştırdı, ezdi. Bu benim oğlumdur diye
ayrımcılık yapmadı. O zamanlar çok derdim Muzaffer Beyin oğlu ben miyim Rasim ağabey
mi diye… O yıllarda anlayamıyordum ama şimdi daha çok net anlıyorum ve iyi ki öyle yapmış
diyorum. Bu alçak gönüllülüğümü oradan aldım. Babam beni temelden yetiştirdi. Rasim ağabey kasaya otururdu hesap kitapları o alırdı. O beni yönlendirirdi. Beş yıl öyle çalıştım. Ama iyi
ki onun yanında da çalışmışım. İş hayatına aile şirketinde bu şekilde başlamış oldum.
Babanızdan size sizden de çocuklarınıza kalacak en büyük miras nedir?
“Aile şirketiniz ve büyükleriniz bir marka isim olunca, onlardan öğrendiğiniz çok
şey oluyor. Size kalan sadece bir aile mirası değil bunu devam ettirebilme gücü
inancı… Özverili ve dürüstçe bu sorumluluğu taşımak... Bizim bu günlere gelmemizde atadan kalan bu değerler çok etkili olmuştur.”
Bana Galeri Muzaffer ismini bırakması. Bu mağazanın kuruluşu 1920’lere kadar gidiyor.
Dedemin babası ilk bu sokakta dükkan açtı. Sonrasında bana kadar geldi. Bu ismi taşımak
gurur verici. Dördüncü kuşak oluyorsunuz. Bunun sorumlulukları daha fazla. Bu şirketi daha
iyi bir yerlere getirmek lazım. Aldığımızın üstünde taşımak lazım. Şu an şirketimizde yirmiye
yakın personel çalışıyor. Çocuklarımın da benden sonra güven kaybetmeden bu şekilde bu
disiplinle bu ahlakla devam ederler diye umuyorum. Beşinci kuşak olarak.
Hayatınızda bir kırılma noktası oldu mu?
“Yaptığınız işi severek yapacaksınız. Biz yıllarca bu işi yaptık sevdiğimiz içinde
karşı tarafa bu sevgiyi verince de bakış açısı farklı oluyor her taraftan memnun oluyoruz. Firmaların da itibarı bize bu anlamda farklı oluyor. İşi sevmeden yaparsan
başarılı olamazsın.”
2000’li yıllarda şirketimizin bir hayali vardı. İstanbul’da şube açalım dedik. Galeri Muzafferi orada da yaşatmak istedik ama olmadı. Babamın da isteği buydu. İkimizde içinde uhde
kalmıştı. Olsaydı daha iyi olurdu. Buna da şükür tabii bunu Rize’de gerçekleştirmek de çok
değerli bir şey. Belki İstanbul olsaydı orada bir kırılma noktası yaşabilirdik.
Siz nasıl evinize bir misafir gelir karşılarsınız ya gidene kadar. Bizde o müşterilerimize şekilde davranıyoruz. Dededen babadan gördüğümüz disiplin budur. Mesela yabancı biri gelir
ismini bilmiyoruz diyelim. Ona ismiyle hitap ettiğinizde karşı tarafın size bakış açısı değişiyor.
Onun dönüşü çok iyi olur. Müessesemiz de muhakkak ikramsız boş çıkarmayız. Bunların bize
çok katkısı oluyor. Satış işin en kolay noktası. Hizmet zor olandır. İlgi alaka güler yüz birinci
plandadır.
Kurulduğu andan itibaren aynı markada devam ediyoruz. Yıllarca bu markada devam ettik
karşılıklı memnuniyet var. Türkiye de ilk bayilerden biriyiz. Vehbi Koç ile de babamın ilişkileri
ayrı olmuştur. İstanbul toplantılarında babama ismiyle hitap ederdi. O kadar samimi duygular
içerirdi. Şimdi biz de bunu korumak için bu bayrağı devraldık.


 
Hobileriniz nelerdir?
Yurt dışı seyahatleri yaparım. İnsan farklı kültürler görünce
ufku açılıyor. Hafta sonları uygun olursa ailece piknik yaparız ailem ve arkadaşlarımla vakit geçiririz. Arkadaşlarla gır gır motoruyla üç dört gün palamut ve hamsiye gittiğimiz çok oldu. Çok
büyük zevk alırım bundan. Çocukluktan gelen bir alışkanlıktır
denize açılmak ve balık tutmak. Çok ayrı bir şey benim için.
“Rizeli olmak bir ayrıcalıktır. Rizeli olmak bir gururdur. Rize’de iki Başbakan çıkmış ve bir Cumhurbaşkanımız var. Ne kadar önemli olduğunu anlamalıyız. Rizeli
zor insandır ama harbi insandır. Çevremde sevilen biri
olduğumu biliyorum. Bu çok kıymetli bir şey... Hem aile
ismime hem bana duyulan sevgi ve güvene sahip çıkarak şehrim için yenilikleri taşımaya gayret edeceğim. Bu
şehir güzel ve iyi olan her şeyi hak ediyor. Bizlerde üstümüze düşen görev neyse onu yapacağız. ”
Rize’den ayrılmayı düşündünüz mü?
Bu hala aklımın ucunda yani başka şehirde şube açmak
ama bütün yatırımlarımızı Rize’de yaptık. Rize’de olduğu için
de birçok kişiye ekmek veriyoruz. Buradan geçiniyorlar. İstanbul’a gitseydik buradaki yatırımları oraya kaydırabilirdik ama
burada kaldık. Bu daha da kıymetli bence. İlerleyen zamanda
belki bizden sonraki beşinci kuşak için olabilir. Olmaz diye bir
şey yok. Ama en güzeli iki yerde bu ismi yaşata bilmek ve işte
belirlediğimiz hedeflere ulaşmak. Farklı işler de yapabiliriz. Her
şeye açığız. Yarının şartları ne getirir ne götürür bilemeyiz. Açık
olmak gerekiyor. Firmanızda bir kimlik bir de marka var ve siz de Rize için bir marka değersiniz. Dünya markalarının Rize’de taşıyıcısı olmak da çok ayrıcalıklı bir şeydir. Yeniliklere açık
olunca farkınızı da ortaya koyuyorsunuz. Şehrime bu şekilde hizmet etmeyi seviyorum.
Çocuklarınızın sizin işinizi yürütmesini ister misiniz?
Üç kızım var dedim. Birincisi yanımda. Ortanca üniversiteyi bitirince kademe kademe gerekirse ablasıyla gerekirse kız kardeşiyle ileriki zamanda, bu işi bu sorumluluğu alacaktır diye
düşünüyorum. Kendisi de bu anlamda hevesli. Bunu devam ettirecek diye düşünüyorum.
Aile şirketinize sıkı sıkıya bağlısınız. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Türkiye de dört kuşak oranı %5 i geçmemiş. Ben bunu Ali Koç’a Rize-Fener maçında kendimi takdim ettiğimde söylemiştim. Başkanım, siz üçüncü kuşak ben dördüncü kuşağım demiştim. Bu kolay değil. Bunu yaşatmak yürütmek… Kolay değil.
Ben gözümü burada babamın yanında açtım. Yavaş yavaş işi sevdirdi. Ben Muzaffer
Aslanın oğluyum ve kendisi nereden ne duruma geldi. Bazı fikir ayrılıklarım oluyor. Fikir alış

verişlerimiz de oluyor. Biz insanlar hep başkalarının eksiklerini eleştiriyoruz. Ben mesela hala
babamın unvanını taşıyorum ama bununla gurur duyuyorum. Baba oğul çalışmak kolay değil
yine bir şey olsa farklı görüşlerde kalsak babam haklıymış diyorum ve gerçekten haklı çıkıyor.
Çünkü babadır. Babanın sağlığında kıymetini bileceksin ve duasını alacaksın.

 
Çaykur Rizespor hakkında neler söylemek istersiniz?
Rizespor bizim gönlümüzün takımı. Her zaman stada gelip koltuğuma oturdum ama on yıldır Rizespor bizi mutlu etmiyor. Ne oynadığı futbol ne yaptığı transferler… ben de bir dönem
yöneticilik yaptım. Kimseyi de eleştirmiyorum hepsi arkadaşlarımız ve emeği geçen hepsine
saygı duyuyorum ama şöyle bir başarılı Rizespor olsa da hepimiz mutlu olsak fena mı olur.
Rizespor’un bu iniş çıkışı bu şehre yakışmıyor. Rizespor bizi üzüyor. Kalbimizi yarası.
Elinizde sihirli bir değnek olsa neyi değiştirmeyi isterdiniz?
Baba mesleğini yapardım ama üniversiteyi okumayı gerçekten isterdim. Onun bir ezikliği
var. Diploma açısından. Şimdi bunu daha iyi anlıyorum. Zaten kızlarımın eğitimlerine devam
etmesi beni ayrıca onurlandırıyor. Babamın benim için hayal ettiği İşletme Bölümünü şimdi
torununun okuyor olması da gurur verici bir şey. O yüzden kendi hayatım için değiştireceğim
şey eğitimimle ilgili olan kısmıdır.

RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III
YAZARLAR: ALİHAN TELATAR & SELİM DENİZALP


Önceki Haber 
Sonraki Haber

Yorumlar

Yorum Yapın