Sultan Murat
Karadağ
“Sendikal hayatımda gelebileceğim yere geldim. Benim tek hedefim bu görevim
sona ermeden Çaykur işçilerinin uzun vadede çalışma olanağına kavuşmasını
sağlamaktır. Bu hem bir Rizeli olarak hem de sendikal bir misyonda işçi haklarını savunan biri
olarak yüklendiğim görevimdir. Örgütlenme bilinci çok başka bir bakış açısına sahip olmayı
getiriyor. İş hayatına başladığım ilk yıllardan itibaren mevut sendikaları eleştiren eksiklerini
söyleyen biriydim. Bu görüş beni işçi haklarını savunan ve bunun için mücadeleden asla
vazgeçmeyen biri yaptı. Bu yolda çok yıprandık çok eziyet çektik ama bize duyulan güven
duygusu bizi hep ayakta tuttu.”
Sultan Murat KARADAĞ
Rize’de dünyaya gelen Sultan
Murat Karadağ, iş hayatına
özel sektörde başladı. 1998-
2014 yılları arasında Çaykur’a
bağlı işyerlerinde, Sivil Toplum
Kuruluşları ve siyasette çeşitli
görevlerde bulundu. 2014 yılında
yapılan D. Karadeniz Rize Şubesi
1. Olağan Kurulunda Şube
Başkan Yardımcılığına seçilen
KARADAĞ, 2015-2019 yılları
Başkanlığı ve Hak-İş Rize İl
Başkanlığı görevini yürüttü.
Ayrıca Çaykur Rizespor Yönetim
Kurulu Üyeliğini de sürdüren
KARDADAĞ, ÖZ GIDA-İŞ
Sendikasında Eğitimden Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı olarak
görev yapmaktadır. Rize’yi kendi
kulvarında Ankara’da, görev ve
sorumluluğuyla temsil eden bir
isim olarak yerini almıştır.
Sizi tanıyabilir miyiz?
27.04.1970 tarihinde Rize’ye bağlı Derebaş köyünde
dünyaya geldim. Altı kardeşin en küçüğü benim. Annem
Emine, babam Hüseyin Karadağ. Rahmetli ağabeyim
Rize’de nikah memurluğu yapmış Uğur Karadağ’dı. Engin, Havva, Hanım, Ayşe adında da dört ablam var. Dört
kız iki erkek kardeştik. Ailenin en küçüğü olarak ve dört
kızın üzerine doğmak biraz el bebek gül bebek büyümeme sebep oldu. Yaramaz ve haylaz bir çocuktum.
Biz yağmurda çamurda köy şartlarında büyüdük ama o
zamanlar sağlık vardı. O zorluklar gözümüze gelmezdi.
O zor koşulları bile özlemle anıyoruz. Memleketimi çok
seven biriyim. Köyde olmanın verdiği avantajlarla büyüdük. Biz dışarılarda hür bir şekilde doya doya çocuk
olduk. Şimdiki nesil betonların içinde büyüyor. Bizim gibi
hür ve sağlıklı değiller.
İlkokulu 50. Yıl İlkokulunda, Ortaokulu da Rize Lisesinin orta kısmında okudum. Bizim dönemimizde sınavla
girilen sanat okulları vardı. Herkes giremezdi. Zor sınavlardı. 1981-82 yıllarında Rize Endüstri Meslek Lisesinin
Elektrik bölümünü kazanarak, lise eğitimimi burada
tamamladım. Erzurum’da dört yıllık bir bölüm kazandım ama devam etmedim ve orayı bıraktım. Sonra Rize
Meslek Yüksek Okulunun Eğitim Bölümünü bitirdim.
Bölüm, o zamanlar Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlıydı. Başarılı bir öğrencilik hayatım
oldu, yaramazlık enerjimi eğitime verseydim şüphesiz çok başka yerleri de kazanırdım. 87
mezunuyum ve 20 yıl sonra ikinci defa üniversiteye gitme kararı almıştım. Orada da başarılı
bir eğitim yaptım.
Askerliğimde denizciydim. Önce İskenderun’daydım. Sonra İzmir Eski Foça’ya geçtim ve
Alsancakta’ta ki Alabey tersanesinde tezkerimi aldım. Eşim Arzu hanım. İki oğlum bir kızım
var. Oğlum Bilgi Han, kızım Seda Nur ve Cihangir de en küçük oğlum.
İş hayatına nasıl başladınız?
“Rahmetli babam sen rahat durmuyorsun, yaramazlığın bitmiyor seni bu fabrikaya koyalım, işe başla dedi. Biraz da gençliğin verdiği şeyle ve para kazanma
arzusuyla tamam dedim. İş hayatım bu şekilde başladı. Hayatımda ki dönüm noktalarına, hayata bakış açısının netleşmesine de bu şekilde başlamış oldum.”
Liseyi bitirdikten sonra köyde çayla uğraşıyoruz ama yaramazlık işlerimde devam ediyordu. Liseyi bitirmiş olmama rağmen o dönemlerimde de yine aşırı haşarılık hallerim vardı.
Babam buna bir dur demenin vaktidir dedi ve eski vekilimiz Ali Bayramoğlu’nun en büyük hissedarı olduğu bir çay fabrikasında çalışmamı istedi. Hiç unutmuyorum fabrikaya girdiğim gün orada elektrik işlerini yapan biri vardı
adı Mehmet Arıman. Usta dışarıdan gelip çalışan bir elektrikçiydi ve rahmetli babamın da yanında yetişmişti. Patron beni
çağırdı ve o fabrikanın elektrik işlerini yapmamı istediler. Ama
hiçbir şey bilmiyorum, tecrübem yok sadece okul bitirmiştim.
Patron bana ne yap ne et hallet dedi. Mehmet Ustanın da sayesinde o fabrikayı sıfırdan kurdum. Çok büyük bir deneyim kazandım hayatımın dönüm noktasıdır. Meslek hayatına
orada atıldım ben. O fabrikanın bütün elektrik işlerini
yaptık.
1992’de Çaykur’a işçi aldılar ama çalıştığım
fabrikadakiler beni bırakmadıklarından Çaykur’a
girmedim. Cemil Bey diye bir müdürümüz vardı.
Kendisi daha önce Çaykur’da ki görevini bırakıp özel sektöre geçmişti. Bir özel fabrikada
müdürlük yaparken benim çalıştığım
fabrika orayı kiralıyor. Cemil Beyde hem bizim
fabrikada hem de kendi fabrikasına müdürlük yapmaya çalışıyordu. Fabrikadaki işler için
beni çağırınca kendisiyle tanıştık. Benimle de
iyi bir samimiyet kurmuştu. İşimi iyi yapmamdan dolayı bana bu anlamda da güveniyordu.
Daha sonra devlet, memurluktan istifa edenlere geri dönme şansı için yeniden bir af çı-
kardı ve Cemil Bey devlete tekrar geçiş yaptı. 1998’de Çaykur, üniversite mezunlarını direkt
işe alıyordu. Cemil Bey Ortapazar’da müdürlük yaparken, beni kendi yanına çağırdı. Benim
senin gibi bir elektrikçiye ihtiyacım var dedi. Ben düşünmediğimi burasının başka bir bölge olduğunu ve buraya giremeyeceğimi söyledim. Bana söz ver, buraya girmeyeceksen mutlaka
Camiidağı’nda ki işe gir dedi. Tamam dedim. Ona söz vermezsem Camidağı’na girmeyecektim dolayısıyla Çaykur’a da giremeyecektim. İki sene iki fabrikada birden çalıştım. O dönem
yeni de evlenmişim. Aileme, evime altı ay boyunca ay da bir ya da iki kere gidiyorum ya da
gitmiyordum. O kadar yoğun çalışıyordum. Süreç böyle devam ederken siyasette de görev
aldım.
“Çaykur’a işçi olarak girdiğimin ikinci yılında Çaykur Genel Müdürlüğü 52 fabrikanın teknik yönünden kontrolünü yapacak bir ekip kuracaktı. Cemil Bey’de enerji
dairesine benim adımı veriyor ama ilk başta haberim yok bundan. Bir gün enerji
dairesinden bir telefon geldi. Gündoğdu fabrikasında bir kazan dairesinde sorun var gelmen lazım diyorlardı. Ben de ne alaka diyorum görev yerim orası değil
sonuçta. Gidiyorum tabii. Arızayı gideriyorum. Meğer bu bir sınavmış. Beni enerji
dairesine alıyorlar.”
ÖZ GIDA- İş Sendika hayatına nasıl başladınız?
“80’li yıllarda fabrikalarda 3 bin 5 bin kişi çalışırdı. Babam, 25 yıl boyunca o
zamanki sendikanın sendika başkanlığı yapmış bir adamdı. Kendi fabrikasında da
yönetiminde olmuştu. Ayrıca Rize’de yeni kurulan ANAP’ın 8 kurucusundan birisiydi. İl Başkan Yardımcısıydı ve İl Genel Meclis Üyeliği de yapmıştı. Siyaset ve sendikacı bir aileden geliyorum ben. 10-13 yaşlarında babamın bana verdiği afişleri
dağıtırdım.”
Ben fabrikaların elektrik ve kazan sistemlerini kontrol eden bir ekipteydim. Düşünün ki bir
ay boyunca elli iki fabrikayı en az beş defa geziyorsunuz... Çaykur’un 22 fabrikasının sistemini
kuran bir ekipte de yer almıştım. Bunları yaparken o fabrikalarda çalışan herkesle bir tanışıklığımız oluyordu. Böyle bir alt yapım oluştu. Bir gün bir fabrikada arızaları düzeltirken bir tarafta
da mevcut olan sendikanın köhneleşmiş durumunu iyileştirmek için düşüncelerimi paylaşıyordum. Eleştiriyorum, çekinmeden yanlışları söylüyorum. Mevcut sendikanın şube başkanı
da Trabzonluydu. Bana kinayeli bir şekilde senin sendikada görevin yok aday olur seçilirsen
bunları söyleyebilirsin, o zaman hakkın olur dedi. Merak etme ilk seçimlerde aday olacağım
dedim. Tabii inanmadı bana.
Çaykur Genel Müdürlüğünde o zamanki sendika da aday oldum. Hatta benim karşımdaki
rakibim 25 yıldan beri Çaykur’da fabrikada puantörlük yapan biriydi. Benim için seçimi alamaz demişlerdi ama kazandım. İki farklı liste kazanmıştı. Biri de benim bulunduğum listeydi.
Bir yıl sonra mevcut sendika bizi hazmedemedi ve şubeleri kapattı. Biz mevcut, hantallaşmış,
soyutlanmış bir sendika düzenini beğenmiyorduk. Sendikaların kuruluş amacı üyelerinin hak
ve menfaatlerini koruyup kollamak daha ileriye götürmektir. Aynı zaman da iş yerlerinin haklarını korumaktır ki iş yeri olmazsa sendika olmaz, işçiler olmaz. Zamanında mevcut sendikalar
da öyle kurulmuştu ama zaman içinde kendi hak ve menfaatlerini koruyan bir kuruma dönmüşlerdi. Biz de bunu hazmedemiyorduk. Bize yanlış geliyordu.
“Çaykur’da mevcut sendikanın şube başkanı adayı oldum görev yaptım ama
hep onların düzenine karşı hareket eden biriydim ben.”
Tevfik arkadaşımız da kendi olduğu birimle anlaşamadı ve ÖZ GIDA Sendikasıyla ilk görüşmeye giden de kendisi oldu. ÖZ GIDA Rize’ye gelip de ilk toplantıya başladıkları zaman
aradığımız o arayışın burada olacağına karar verdik. İlk olarak genel müdürlükteki arkadaşlarla beraber 150 kişi istifa edip burada başladık. Benim en büyük avantajım işimden dolayı
her fabrikaya rahatça girebilmekti. İnanın, o
zaman öyle mücadeleler yaptım ki. Bizim kendi
bölgemizden biraz aykırı bir arkadaşlımız vardı,
mevcut sendikadan kendisine ulaşıyorlar ve
Sultan Murat Karadağ’ı durduramıyoruz sen
bunun arabasına bir iki mermi atta korkutalım.
Geri dursun diyorlar. Siz ne diyorsun diyor, o
benim arkadaşım onun değil gerekirse senin
arabana mermi atarım diye cevabını vermiş.
Bizim için çok plan yapıldı. Basında da çok alakasız haberler yapıldı. Kamuoyu yanıltılmak
istendi. O dönemde Gezi Parkı olayları da yeni
başlamıştı. Onu finanse eden grupların arasında da bazı sendikalar vardı. Hükümette şunu
diyordu. Bize taş atanla biz beraber olmayız
vatan sevdasında olan sendikalara da tarafsız
kalırız. Bizim siyasetle de birebir işimiz olmadı.
Çizgimizi hep aynı kurallarla yolundan sapmadan koruduk.
“Şayet geriye dönme şansım olsa ailemle çok vakit geçiremediğim için bu işi
bu sorumluluğu alıp almayacağımı çok
daha derinden düşünürdüm. Bu işi kalpten doğru ve layıkıyla yapıyorsan aile hayatın sıfırdır.”
Babanızdan size sizden de çocuklarınıza kalacak en büyük miras nedir?
Benim hayat anlayışımda ve rahmetli babamdan da öyle yetiştik her ne olursa olsun bir
insanın bir duruşu olacaktır diye inanırım. Duruşu olmayan biri kısa vadede bir kazanım elde
edebilir ama uzun vadede asla bir şey yapamaz. Ne toplum da yeri olur ne de bir karakteri
olur. Hayatta ki duruşun dürüstlüğün ve yaşam tarzın çocuklarına bırakacağın en önemli mirastır. Aldığınız sorumluluğun farkında olup, vebal ve hak konusunda çok dikkatli olmalısınız
derdi babam. Ben böyle büyüdüm çocuklarımda bu bakış açısıyla büyüdü.
Hayatınızda bir kırılma anı oldu mu?
“Cemil Beyle tanışmam benim için bir kırılma noktasıdır. O sayede örgütlenmeye giden yolum açılmış oldu. Benim örgütlenmelerde de bir şansım vardı. İşim dolayısıyla insanlarla tanışmak. İşçilerle birebir iletişimi kurmak. Fabrikada elektrik
işlerine bakan biri olarak sendikada hak savunan bir temsilci olmanın ilk evrelerini
Rize’de atmış oldum.”
2011 yılında Hayati Yazıcı, Rize’den aday olmuştu. Ben de üniversite mezunuyum Çay-
kur’da çalışıyorum ve oradaki üniversite arkadaşlarımla beraber Çaykur’da ki üniversite mezunlarının
KPSS şartı olmadan memurluğa geçmesiyle ilgili bir
çalışma yaptık. Bu çalışmayı Hayati Yazcı’ya ilettik
ve kendisi bunu meclise sundu. Sınav şartı olmadan
devlet memurluğuna geçmek için kararname çıktı.
Ben de bunların içindeydim. 2007 yılında başladığımız örgütlenme sürecimiz 2011 yılında mahkeme süreci ile devam etmiş ve mahkemeyi kaybetmiştik. O
zaman TEK- GIDA Sendikası mahkemeyi kazanmış,
sözleşmeyi yapma yetkisi almıştı. Bizim de 700 üyemiz kalmıştı. Bana da memurluğa geçme hakkı çıkmıştı. Ben de düşünüyorum memurluğa geçsem mi
geçmesem mi diye. İşçilikten gelen haklarım da var
ama ben memurluğa geçersem bu 700 kişi demez mi
sen kendini garantiye aldın bizi bıraktın. Bir sorumluluğum da vardı. Ben babamdan böyle görmedim. Bu
insanları orta yerde bırakamazdım. Ve memurluğa
geçmedim. Davayı da kaybetmemize rağmen o mücadeleden vazgeçmemeyi seçtim. Sonrasında da o
zaman ki sendikanın yapmış olduğu uygulamalardan
dolayı yeniden örgütlenmeye başladık ve bugünlere
geldik.
Bir diğer dönüm noktam da siyasi kulvarda olmuştu. Eski AK Parti İlçe Başkanı Ali İhsan Yazcı vardı,
onunla görüşüyorum. Merkez ilçeye girme durumum
vardı. Bir yere sohbete çağırdılar ben de katıldım. Sohbette Çaykur’un konusu açılınca ben
tabii Çaykur’da ki arkadaşlarımı savunmaya başladım. Bu konuşmam pek hoşlarına gitmemiş
olacak ki, merkez yönetimine giremedim. O zaman çok üzülmüştüm, beni merkez yönetime
almadıkları için ama eğer oraya girseydim sendikal hayatıma başlamayacaktım. Ali Rıza Yazıcı ile Rize’de karşılaşınca bu konu açılmıştı ve kendisine Ankara’da Genel Başkan Yardımcısı
olmamın sebebi sensin demiştim. Beni yönetime alsaydın şimdi burada olmayacaktım diye
eklemiştim.
Hedefleriniz nelerdir?
Bizim Rize’de ki bütün mücadelemiz Çaykur üzerinde oldu. Biz zaten gelebileceğimiz yere
geldik. Tek hedefimiz Allah bize bu görevi bitirmeden Karadeniz bölgesinde ki mevsimlik işçilerinin çalışma şartlarını iyileştirmek ve uzun süreli kadrolu olarak çalışmalarını sağlamak.
Allah bize nasip ettirsin. Hedefimiz bu. Bu sendikal hayat bitince bize kalacak en değerli iş bu
olacak. Bununla anılmak isteriz. İnsanlar bizi şöyle ansın, bu insanlar Ankara’ya gitti ama Doğu
Karadeniz’in çehresini değiştirdiler. 90 gün çalışan mevsimlik işçilerine ekmek aş verdiler. Bu
bizim hedefimiz.
Hobileriniz nelerdir?
Rize’deyken karagöz balığını gece gidip tutmayı çok severdim. Ayrıca özellikle sosyal boyutta kendimi nasıl geliştirebilirim, yeni nesille aynı dilde olmayı nasıl dengede tutabilirim diyerek onlardan geri kalmamak adına kendimi geliştirmeyi de seviyorum. Dünyada ki Türk tarihini ezber bilirim. Bu da ayrı bir hobimdir. Araştırmayı çok severim. Dünya haritasını da ezber
bilirim. En küçük bir yeri sorsanız size nerede olduğunu çizer veririm. Bu da benim ilgi alanım.
Elinizde sihirli bir değnek olsa neyi değiştirmek isterdiniz?
Hocaya sormuşlar, yolda bir çuval altın bulsan ne yaparsın diye. Onu bana şimdi sorma
çuvalı bulunca ne yapacağımı bilemem cevabını vermiş. İnsan fıtratı çok başka bir şey. İnsanların dünyaya bakışını egosunu ve dünya hırslarını değiştirmek isterdim. Bakış açısı değişmezse hiçbir şey değişmez.
Çaykur Rizespor hakkında neler söylemek istersiniz?
Dışarıda olan Rize’de yaşayanla daha başka bakıyor, daha başka değerlendiriyor. Ankara’da 53 plaka görsen yandan bakıyorsun kimdir, tanıdık çıkar mı diye. Daha farklı düşünüyoruz. Rizespor’la Trabzonspor’a bakınca Trabzon’un tamamı Trabzonsporludur. Biz bunu yapamıyoruz. Hep birbirimizin ayağına asılıyoruz. Rizespor’un başarısına topyekûn odaklanmak
gerek. Rizespor Rize’nin ortak görüşüdür.
RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III
YAZARLAR: ALİHAN TELATAR & SELİM DENİZALP
Yorum Yapın