RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III / Tevfik Hançeroğlu

Tevfik Hançeroğlu
“ ÖZ GIDA-İŞ Sendikasının Türkiye’nin gıda iş kolunda ki en büyük sendikası olma ünvanını Rabbim bizim dönemimizde nasip etti. Sendikalar, gücünü Türkiye’nin kalkınması için alın teri döken işçilerden almaktadır. Bu anlamda işçinin haklarını savunarak bu
sorumluluğu iliklerine kadar hissederek çalışmalarıma devam etmekteyim. Bu aynı zamanda bize büyük bir sorumluluk yükledi. Bütün bu sorumluluklarımızla, gerçekleştirdiğimiz bu
büyük başarı öyküsünü daha da taçlandırmamız, daha da güçlendirmemiz gerekiyor. Bunun
için daha fazla yorulacağız, daha fazla terleyeceğiz. Daha fazla mücadele edeceğiz. Daha
fazla insanlarla el ele, göz göze geleceğiz. Aynı istikamette yürüdüğümüz kardeşlerimizle kol
kola, omuz omuza yürüyeceğiz. Bu başarıyı birlikte yakaladık, birlikte geleceği inşa edeceğiz.
Bu süreç kolay değil. Oldukça meşakkatli. Ben ilk kez seçimlere katıldığım yıllarda temsilci
olmak için seçimleri kazandığım halde bana bu hakkımı vermediler. O seçimler iptal edildi
ve tekrar yapıldı ve ben yine tekrar kazandım ama ısrarla o temsilciliği alamıyordum, vermiyorlardı. Bu haksızlıktı. O güne kadar sendikaların ne olduğunu tam bilmeyen ben bu yolda
olmam gerektiğini anladım. O gün bugündür bu bayrağı taşımanın gururunu yaşıyorum.”
 Tevfik HANÇEROĞLU
 
1989 yılında Çaykur Genel
Müdürlüğü’nde işe başlayan Tevfik
Hançeroğlu, 2007 yılında Öz Gıda-İş
Sendikası Rize İl Temsilciliğine, 2008
yılında da Hak-İş Konfederasyonu
Rize İl Temsilciliğine getirildi. 10-
11 Eylül 2011 tarihinde yapılan 12.
Olağan Genel Kurulda Genel Merkez
Denetleme Kurulu Üyeliğine seçildi.
2014 yılında yapılan Şube Genel
Kurulunda Doğu Karadeniz Rize Şube
Başkanlığına seçildi. 13-14 Haziran
2015 tarihlerinde yapılan 13. Olağan
Genel Kurulda Genel Yönetim Kuruluna
seçildi ve halen sendikanın teşkilat
işlerinden sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.
Rize’de sendikal hayatın ilklerinden
biri olarak öne çıkan bir isim olan
HANÇEROĞLU, bu çalışmalarını
bir Rizeli olarak Ankara’da devam
ettirmektedir.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1966 yılında Rize Çayeli’nde doğdum. Pazar Subaşı nüfusuna kayıtlıyım. Memur bir ailenin çocuğuyuz. Annem Hayriye, babam Atilla Hançeroğlu. Ben
ailenin tek erkek çocuğuyum. İkinci sıradayım. Dört
kız bir erkek beş kardeşiz. Kimine göre şanslı kimine göre şansız bir durum tek erkek çocuk olmak.
Ablam Fahriye, kardeşlerim Bilal, Nezahat ve en küçüğümüz de Mehtap. Çocukluğumda ilkokul üçüncü sınıfa kadar köyümüzde kaldık. Sonra babamın
memur olmasından dolayı Kalkandere’ye gittik. Biz
10 yaşlarından sonra elektrikle tanıştık. Şimdiki okuma şartlarına göre bizim yaşadığımız dönemde nasıl
hayatta kalmışız diye düşünüyorum. O zor coğrafya
da karda kışta okula yürümeye çalışırdık. Hakikaten
inanılmaz bir durum bu ama çok da güzeldi. Hasretle
baktığımız zamanlar…
Çocukluk dönemimde çok enteresandır anne ve
babamla uyuduğumu hatırlamam. Babaannem ve
dedemle yatardım. Hiç koyunlarından çıkmazdım.
Çok haşarı bir çocuktum. Öyle ki bizim oralarda evlerimiz dik yamaçlarda olduğu için her taraf uçurum
tabii… Kapıda düzlük alanlar vardı. Babaannem kapı-

da oturup beş telli çorabını örerken benim de belime
ip takardı yuvarlanmayayım diye…
“Gecenin kör vaktiydi çocuktum daha… sabaha doğru babaannemden süt isteyeceğim
tuttu ama o saatte süt olur mu? Dedemle beraber gece gaz lambasını alıp ahıra inip inekten
süt sağıp bana o saatte sütü ısıtıp soğutup içirirlerdi. Babaannem Hanife Hançeroğlu 113,5 yaşına kadar dedem Servet Hançeroğlu 72 yaşına kadar yaşadı. Onlarla beraber yaklaşık 13 yıl
geçirdim. Babaannem 105 yaşında gözlüksüz o
beş telli çorabı örerdi. Ailede tek olmaktan daha
ziyade babaannem ve dedemle geçirdiğim o
yıllar hayatımın birçok noktasında beni başarıya
götürmüştür.”
İlkokul 4-5 ve ortaokul 1-2 Kalkandere’de, ortaokul sonu Rize’de okudum. Rize’de Endüstri Meslek Lisesini bitirdim. Liseden sonra dayımla birlikte,
hayatımı kereste işiyle devam ettirmeye başladım.

 
Çamlıhemşin Ayder yolunda çalıştım ve kereste işine başladık. Bölgemizde işe yaramayan
Kızılağaç direklerini keser 4-5 metre boylarda işler ve kabukları ayırır… Ağrı’ya Doğu Beyazıt’a
götürüp satardık. Kamyon boş dönmesin diye oradan ot alıp Rize’ye döner onları da Rize’de
satardık. Ticaret hayatına bu şekilde başladık aslında.
1988’de askerlik bitti. Acemi birliği İskenderun’da usta birliği Gölcük’te yaptım. Askerlik
anıları çoktur tabii ama Gölcük’te askerlik yaptığımız yeri 1999 depreminden sonra görmeye
gitmiştim ve anılarımızın geçtiği yerlerin sular atında kaldığını görmüştüm. Çok üzücü bir tabloydu benim için. O kadar duygusallaşmıştık ki güzel anıları anlatmaya dilim varmıyor.
“Fala asla inanmam. Ancak, Ermenistan’dayken bir yaşlı kadının gönlü olsun diye
izin verip baktığı kahve falının İstanbul’da tesadüf etmesi unutamadığım bir anı olmuştur.”
Evliliğimin de hoş bir anısı vardır. Ermenistan’dayım… daha çok gencim. Yılbaşı akşamını
arkadaşlarla bir araya gelmiş kendi aramızda eğleniyoruz. Bulunduğumuz ailede misafirlikteydik. Yaşlı bir çift vardı, Ermeni teyze bir kahve yapayım da falına bakayım dedi. Ben de 80
yaşında ki nenenin gönlü kırılmasın diye tamam dedim. Nasılsa sallayacak diye. Fala bakmaya başladı. Seni 40 yaşından sonra Türkiye tanıyacak dedi. Hep işin gücün devlet erkanıyla
olacak ve üç ay içinde nişan yapıp altı ay içinde de evleneceksin dedi. Ben de nasıl olsa atıyor
diye bir şey demedim hele evliliği hiç düşünmüyorum. 90’lı yıllar daha gencim. İstanbul’a döndüğümde ise üç ay içinde nişan altı ay içinde de düğün yaptım. Denk gelmiş tabii. Baldızım,
bizim köyde arkadaşımızın eşiydi. Bir gün toplandık bana evlenecek misin dediler, her şey
var ama aday bulamıyoruz dedim. Bizim komşumuz var sizi tanıştıralım dediler. Olur dedim.

Gittim evlerine, iki tane hanımefendi içeri girdi ama ikisi de çarşaflı ve
gözlerinden başka hiçbir şey göremiyorum. Bacanağımın ismi de
Şeref… diyorum ki Şeref bunların
gözlerinden başka bir şey görmüyorum, nasıl olacak? O sırada bir
kız girdi içeri. Daha liseden yeni mezun olmuş. Bu kim dedim, baldızım
dedi. Beni niye bununla tanıştırmıyorsun dedim. Sakın ona bakma
öldürürüm seni dedi. Şeref bizi asla
yalnız bırakmıyor. Ben de bir şekilde
eşime ulaşmaya çalışıyorum ama
bir türlü ulaşamıyorum. Yan yana
gelme sürecimiz oldu ama hep aileyle beraber. Bacanak da bana bu
konuda güvenmiyor bundan dolayı
asla yalnız kalmamızı istemiyor. Bacanağımın eviyle eşimin evi arasında 3-4 km var. Bir akşam yine ziyarete giderken buluştuk. Bir büfeden
sigara alacağım diye durdum ve bir
gazete kağıdına iş yerinin numarasını yazdım. Sonra eve gittiğimizde
o kağıdı eşimin eline sıkıştırdım. O
da o kadar panikledi ki şaşırdı. Üç
beş gün iş yerinde aramasını bekledim. Bir gün telefon çaldı ben de
faks numarasını vermişim. Bu numarayı bana niye verdin dedi ben
de hayırlı bir iş için dedim. 1994 senesi yılbaşı akşamı Erivan’daydım,
sonra İstanbul’a geldim ve dördüncü ay nişanımızı yaptık altı ay içinde
de düğünümüzü yaptık. Eşim Nermin hanımla evlendik. Servet, Buse,
Ezgi ve Hilal adında üç kız bir oğlum var.
Birinciyle sonuncu çocuğum arasında da 22 yaş farkı var.

İş hayatına nasıl başladınız?
1989’da Çaykur işçi alıyordu. Ben de meslek lisesi mezunu olduğum için 1989 da Zihni Derin Çay Fabrikasına girmem kolay oldu. Mevsimlik işçi olarak çalışmaya başladım. 2002’ye
kadar 13 sene boyunca orada mevsimlik işçi olarak çalıştım. Son üç senesini de Çaykur Genel
Müdürü Nejat Beyin makam şoförü olarak çalıştım.
Ayrıca ortak olduğum ve çalıştığım şirketimiz Rize’de dört yıl kadar vergi rekortmeni olmuştur. Yurt dışına çok ciddi ticaret yapıyorduk. 1994 senesin de de Ermenistan Erivan’da
Türk ismiyle Umudun Köyü diye bir yerde bir ailenin yanında kalıyor, Ermenistan’dan hurda
bakır ve demir alıp geliyorduk. Ticaret hayatımız da bu şekilde süreçler yaşamıştık.
Sendika süreciniz nasıl gelişti?
“Sıkıntıları, güçlükleri, yenmesini bilen kişilerin icra ettiği sanatın adı sendikacılıktır. Sendikacılığı geç öğrendim ama bu cesareti yüreğimde hissettiğim andan
itibaren çok yol kat ettiğimizi görüyorum. ”
Bizim sendikal hayatımız 2007 senesinin başlarında başladı. O zamana kadar sendika hayatının s harfini bile bilmeyen biriydim. 2006 senesinde Çaykur’da iş yeri temsilci seçimleri
oldu. O dönem Ziya Aksoy’la beraber bir yol yürüdük ama sonrasında yollarımız ayrıldı. Kendisin duruşunu görev adamlığını hep takdirle anarım. Seçime girdik kazandık ve bekliyoruz ki
beni de temsilci olarak atayacaklar. Seçimi kazandık ama şubenin de atamasına ihtiyacımız
var. Bir gün beni çağırdılar sen tehlikeli adamsın atayamayız seni dediler. Seçimi iptal ettiler.
İkinci seçime girdik ve yine kazandık yine atama yapmadılar ve bizim de sendika hayatımız
bu şekilde başlamış oldu.

 
Tek-Gıda sendikası ile sendika için çok bir şey bilmiyordum. Çok fazla içlerinde de değilim.
Çok güçlü bir sendikaydı. En kötü sendika sendikasızlıktan daha iyidir. İşçinin dokunulmaya
ihtiyacı var. Bu çok değerli bir şeydir. İşçi çalıştığı yevmiyenin bir gününü sana veriyor kendisini savunalım diye yapıyor bunu. Benim yapamadıklarımı yapın diye size güveniyor. Bu çok
başka bir şey. Büyük bir sorumluluk. O zaman bu seçimleri kazanıp iptal edilmesiyle beraber
ben de araştırmaya başladım. Sendikalara bakıyorum. Tek tek inceliyorum. Hak-İş sendikasına baktım olur mu olmaz mı derken 2007’de ÖZ-Gıda-İş Sendikasının genel kuruluna davet
edildik. Genel kurula götürmek için Rize’de dört arkadaş bulmakta zorluk çektiğimi hatırlıyorum. Dört arkadaşla beraber Ankara’ya sendikanın genel kuruluna katıldım. Bizim Hak-İş
Genel Başkanı bana Çaykur’u anlat dedi. Ben Çaykur’un hiçbir şeyini anlatmam size cevabını
verdim. Önce siz Hak-İş’i anlatın dedim. Bir gün size ABD’den Rusya’dan ya da şuradan buradan baskı gelip de bizi yarı yolda bırakır mısınız? Diye sordum. İlk sorum buydu. Bize sahip
çıkar mısınız? İşçinin sendikacının samimiyetine ihtiyacı vardır. Dediler ki bırakmayız. Genel
merkez yönetimiyle ilk tanışma böyle oldu. Süreç yedi yıl, 2013’e kadar devam etti. Bir mahkeme sürecimiz olmuştu ve biz mahkemeyi kaybetmiştik. TEK-GIDA sendikası toplu iş sözleşmesine oturdu ve grev kararı aldı. Sabah 11 işçi yola çıkacaktı ama akşam saat 16’da değil
11 işçi bir işçi bile kalmamıştı. 2013’ün Nisan ayı itibariyle tekrar örgütlenme faaliyeti başladı.

2013’te ÖZ-GIDA-İŞ Sendikası olarak kasım ayında ilk toplu
iş sözleşmeyi addettik. Sendikal hayat tabii çok meşakkatli.
Rize’de yaşadığımız pek çok çeşitli olaylar oldu. Kanlı kansız akçeli akçesiz olaylar… Güçlerimiz ölçüsünde bir şeyler
yapmaya çalışıyoruz İnanmak farklı bir şey. Güç haklılıktan
gelir. Haksızsanız ne kadar güçlü olursanız olun bir yerde tökezleyeceksiniz. Ben 2004’te Şube Başkanı oldum. Aslında
sendikamın ilk il temsilcisiyim. İlk şube başkanıyım ve genel
merkeze gelen ilk genel merkez yöneticisiyim. Sekiz senemiz dolmak üzere. Bir yıl Rize’de şube başkanlığı yaptım sonra Ankara’ya geldim. O gün bugündür süreç devam ediyor.
Babanızdan, dedenizden size sizden de
çocuklarınıza kalacak en büyük miras nedir?
Babam, bir memur maaşıyla beş çocuğunu büyütmüş;
dedem ise ömrünün %80’ini gurbette geçirmiş iyi bir marangozdu. Dört yıl askerlik yapıp askerde bile boş durmayıp tahtadan sandık yaparak ailesini geçindirmiş biriydi. İkisinde de dürüst olmayan bir şey görmedim. Şerefli bir isim
şerefli bir ad bıraktılar. Dedemin köyde belinde testeresi
elinde de keseri olurdu. Birinin bir şeyi tamir olacaksa yapardı ve ücret almazdı. Babamın hiçbir insanla en ufak bir tartışması olmadan 38 yılını tamamlayıp emekli olmuş bir adamdır. Kıt
kanaat şartlarda bizi okutup büyüttüler. Bu çok zordur kolay değildir. Çok zor işi başarmışlar.
Devlette çatışmadan. Dürüstlük en önemli miras.
Hayatınızda bir kırılma anı oldu mu?
“Ekrem Yüce’nin Genel Müdür olduğu dönem de Osman Keser’de Genel Müdür
Yardımcısıydı. Bir gün yanına gittim ve ben sendikal hareket başlatıyorum dedim.
Benden ne istiyorsun dedi. Bizi sağa sola sürmeyin yeter dedim. Kimse sizi süremez
dedi ben de o güvenle yola çıktım. Mutlu olduğumuz çok taraf vardır. ÖZ GIDA-İŞ
Sendikası olarak çok ciddi kazanımlar elde ettik. Çaykur’da bunu yaptık. 2013’ten
sonra ciddi kazanımlar elde ettik ama günümüze bakınca yeterli olmadığını görüyoruz. Siz işçiye sözleri vermezseniz işçinin ilk saldıracağı yer sendikasıdır.”
Birkaç sefer oldu. Benim kereste işine başlamış olmam ilk kırılma anıdır. 1990’da Rus kapısının açılmasıyla başlamış olan ticaret hayatım, 1989’da Çaykur’da mevsimlik işçi olarak çalışmam, 2002’de koalisyon hükümeti tarafından verilen kadro dönemini yaşamak, 2008’de
temsilci seçimini kazanıp göreve atanamamam hayatımın dönüm noktalarıdır. Neleri yapıp
neleri yapamayacağımı göstermişlerdir bana. Bir deneyimdir aslında. Şayet 2007-2014 arasını tekrar yaşayacaksınız bunun için size her şeyi vereceğiz deseler asla yaşamam, kabul
etmem. O kadar zor bir süreç ki bu. Allah’ım benim canımı al da bu sorumluluktan kurtarayım
 
dediğim günler bile olmuştur. Mesele, mahkemeye gitmişsiniz 7 bin üyeniz var ve mahkemeyi kaybediyorsunuz. 7 bin üyeye cevap vereceksiniz. Onlara söyleyecek bir şeyleriniz olmak
zorunda. Verdiğiniz cevaplar karşı tarafı tatmin etmiyor. Sürekli soruyorlar. Diğer sendika ile
toplu iş sözleşmesi yapsak haklarımızda mağdur olur muyuz diyorlar. Diyorlar ve siz de onlara biz sizin hiçbir zaman haklarınızda mağdur etmeyeceğiz diyerek cesurca ve dik durarak
cevap veriyorsunuz. Akşam yastığa başınızı koyduğunuzda acaba diyorsunuz. Sorgulamaya
olumsuz sonuçları düşünmeye başlıyorsunuz. Kendi sendikanıza HAK-İŞ e güveniyorsunuz
yine de ama diyebiliyorsunuz. Zor süreçlerdi.
Hobileriniz nelerdir?
Balık tutmayı çok seviyorum. Hemşin deresine gidip saatlerce oltayla suyun içinde beklemek bana çok iyi geliyor. Kara avcılığını da seviyorum. Şimdi yaşımız geçti tabii. O dağlarda
yürüme kabiliyetimiz çok iyi değil. Dağ yollarında araç kullanmayı da çok seviyorum. Memleketimin havası her şekilde bana iyi geliyor.
Sendika hayatınızda unutamadığınız bir anınız var mı?
Çok var ama en yakınlarda olanı paylaşmak isterim. Aynes diye bir şirketimiz vardı o satıldı ve başka bir şirket tarafından alındı. Şirket satılınca ve başka şirkete geçince de çalışan
işçiler de otomatik olarak işten düşerler yani işten kovulmuş gibi olurlar. Başka yerde sıfırdan
işe başlarlar. Arkadaşlar biz sizin kıdeminizi de haklarınızı da alacağız dedim. Birçoğu inanmadı. Önce siz inanacaksınız ki biz bunu başaracağız dedim. Ve geçtiğimiz haftalar itibariyle
tüm haklarını aldılar. İhbardan kıdeme izin paralarına kadar hepsi hesaplarına geçti. Dört beş
sene süren mahkemeler oluyor. Bu mahkemeler bitmiyor maalesef. Önceden işçi sendikayla
çok muhatap olmazdı sendikayı bilmezdi. 2000’den sonra şimdi öyle değil. Sendikasından
çok şey bekliyor. İşçilerimize kız bile istediğimiz dönemler oluyor. Size güveniyorlar. Bu güzel
bir şey tabii. Her şeylerinde sendika diyorlar ve bize geliyor. Belli şartlarda bunun olmaması
gerekir profesyonellik adına. Bir şeyi hak ediyor muyuz etmiyor muyuz bunu iyi görmek lazım.
Elinizde sihirli bir değnek olsa neyi değiştirmek isterdiniz?
“STK gücüne çok inanmış bir insanım ve basını da böyle görüyorum. Dertlerimizi
sıkıntılarımızı bazen ilgili yerlere iletmekte zorluk çektiğimiz zaman iki satırlık bir yazıyla bu dikkat çekiyor. Sizin elinizdeki kalem bizim için de çok değerli. Sizin elinizde
ki şu kalem sizin sihirli değneğinizdir.”
Bugünkü Çaykur çalışanlarına kadro vermek isterdim. Senede dört ay çalışıp sonrasında
işinizin olmadığı zamanlarda başka şeylerle uğraşmak durumunda kalıyorsunuz. Bunu çok iyi
biliyorum. O sorunları ben de yaşadım.
Bir sabah erkenden kalktım. Telefonuma üst üste mesajlar gelmeye başladı. Baktım ki bir
çay fabrikasından bir arkadaşımız öyle şeyler saydırmış ağır yazmış ki şaşırdım. Arıyorum
açmıyor bir de. Sonra çocuk telefonunu açtı, başkanım dedi benim çocuğum okula gidecek

2 lira para veremedik simit alması için. Bu öfkeyle ilk aklıma da aramak için siz geldiniz. Kardeş dedim istediğin zaman bana öfkeni söyleyebilirsin, saydırabilirsin dedim. O sorunu anlık
olarak çözdük ama bir baba sabah kalkıp da çocuğuna simit parası veremiyorsa bunu
devletin düşünmesi lazım. Çaykur’un şartlarını biliyoruz ama insanı yaşat ki devlet yaşasın lafı
vardır. İlave edilecek her hafta her gün o insan için o kadar değerli ki. Hele bu koşullarda. En
azından mevsimlik işçilerin çalışamadıkları günlerin sigortası yatırılmalı Bu insanların kaderinin bu kadar kötü olmaması lazım. Çaykur işçisi dört ay çalışıyor. Peki ne yapacak bu adamlar.
Çaydan ne yaparsan yap ek ürünler çıkar ve bu insanların daimi çalışmasını sağla.
Hangi genel müdürlerle çalıştınız?
İlk Genel Müdürüm Nejat Beydi. Ondan sonra Tuncay Ercüment
geldi. Arada gelen gidenler oldu. 1999-2002 arasında ki süreç içinde
günlük genel müdürlere bile rastladık. İsim vermeyeceğim ama bunu
da gördük. 2002’den sonra Ekrem Yüce ve İmdat Sütlüoğlu beylerle çalıştım. Sonra da Yusuf Bey geldi. Nejat Bey’in çok sert
görünümlü bir mizacı vardı ama inanılmaz yufka yürekli biriydi. Evine gittiğiniz zaman kendi kalkıp misafirini karşılardı.
Ekrem Bey çok sosyal bir adamdı. Rizeliliği içine sindirmiş
olan biriydi. İmdat Bey bana göre bir idol. O çok farklı bir kişilik. Mesela, bir işiniz var. Ekrem Beye söyleyeceksiniz ilk
başta yok der ama sonraki süreçte bir şekilde ikna edersiniz. İmdat Beye bir kez anlatacaksınız ve ikna ederseniz
olur sonrasında kaç kere söylersen söyle olmaz. İmdat Bey
Çaykur’da çalışırken lojistik yapıya çok önem verdi. Hep kapasite artırımına gitti. Yusuf Bey inanılmaz derecede devletçi ve bölge milliyetçiliği olan bir adam. Yusuf Bey’in de son iki
senedir çok ciddi ticari çıkışları var. Hepsi Rize için bir değer.

 
Çaykur Rizespor için neler söylemek istersiniz?
Doğduk Çaykur’un eski stadyumunda gözümüzü açtık.
Rizespor farklı bir şey. O yeşil maviyi gördük mü başka bir şey
oluyor. Stresimiz yok mu var hem de çok. Üzülüyoruz Rize için.
Türkiye takımlarına baktığımızda da Beşiktaş’ı severim. Rize
şampiyon olmuyorsa Beşiktaş olsun derim. Bu memleketin dürüst federasyona ve dürüst hocalara ihtiyacı var. Ben mesela
VAR sistemini çok seviyorum. Rizespor beni kahrediyor. Rize
gibi bir kulüp alt yapısı tesisleri ekonomik imkanları olan bu kulübün böyle olmaması lazım. Ben bu sene lig tv mi geri verdim
çünkü Rizespor yok. O kadar hassasım bu konuda. 

RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III
YAZARLAR: ALİHAN TELATAR & SELİM DENİZALP


Önceki Haber 
Sonraki Haber

Yorumlar

Yorum Yapın