RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III / Resul ÇOLAK

Resul Çolak
“Hayatım boyunca ben egosuyla hareket etmedim. Biz olmayı bir hayat felsefesi
olarak aldım. Gençlere güvenmek onlara bayrak devretmek bir iş insanı için
felaket senaryosu olarak görülmemeli… Ben olmazsam olmaz mantığını bir tarafa koymalı.
Tam 41 yıldır mağazacılık sektöründe faaliyet gösteriyorum Çok genç yaşlarımdan itibaren
çalışmaya başladım. Rize’de sektöründe ilklerin içinde oldum. Şehrimizin değişimine bu
sektörde katkı sundum. Şimdi işlerimi devrettiğim oğlumun benim emeğimi çok daha iyi
yerlere taşıdığına tanık oluyorum. Bu gurur duyulacak bir şey.”
 Resul ÇOLAK

 
RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III_268
Resul Çolak, yıllarını mağazacılık
sektöründe geçirmiş Rize’nin önemli
iş insanları arasında yerini almış
değerli bir Rize sevdalısı çok iyi
bir Rizespor aşığı Rize’nin sevilen
yüzü… Çocuk denecek yaşta
başlamış olduğu çalışma hayatında
Prestij Mağazasını açarak kendi
yolunu çizmiş, Rize’de dönemin
ilklerine imzasını atmıştır. Hali
hazırda şubeleri olan ve ilk günkü
gibi müşteri memnuniyetiyle farkını
ortaya koyan ÇOLAK, yatırımlarını
bölgesinde yaparak Rize sevdasını bu
sınırların dışına çıkarmamıştır.“Ben
Çaykur Rizespor’un kıyafetlerini
verdiğim 1977 yılından beri bu takıma
aşığım.” diyerek Çaykur Rizespor’da
belli dönemlerde yönetiminde de
görev almış olan ÇOLAK, Rize’nin
en önemli değerlerinden biri olan
futboluna da iyi günde kötü günde
sahip çıkan yürekli taraftarların
başında gelmektedir.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1961’de doğdum. Rize Merkeze Bağlı Çaycılar köyündenim. Beş kardeşiz. Ailenin tek erkek evladıyım.
Ben üçüncüyüm. Büyük ablam Havva, benden bir
büyük olan Hacere benden küçükler Haççe ve en küçüğümüz Şenay. Ben onları bir sevsem onlar beni bir
milyar sever. Rahmetli annem, tek erkek çocuk olunca daha ayrı bir ilgi gösterirdi. Sadece annem değil
ablalarım ve kardeşlerim de bana o şekilde davranırdı. Annem Meliha Çolak, babam Mustafa Çolak.
Babam 1965’de 40 yaşında vefat etti. Rize’de tanınan bilinen sayılan bir tüccardı. Baba giderse ailenin
direği de gider. Ondan sonra yaşam şartlarımız değişti tabii. Azaklıhoca İlkokulda okudum. O zamanın
en iyi ilkokullarından biriydi. Çalışma hayatıma erken
yaşlarda başladım. Okul bitince çalışma hırsı oldu.
Babam vefat etmiş olunca ilkokuldan sonra okumak
da istemedim. Çalışmak istedim. Tek erkek çocuk da
olunca böyle bir sorumluluk hissettim, küçük yaşlardan itibaren. Çocukluğum çalışma hayatım bu yaşıma kadar Rize’de geçti. Çalışma hırsım vardı ben de
o hırs hala devam ediyor.
1979’da askere gittim. Malatya’da acemi birliğimi
Doğu Beyazıt’ta askerliğimi tamamladım. O zaman
RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III _ 269
sağ sol olayları vardı ve acemi birliğinde zorlanmadım. Doğu Beyazıt’a geçince komutanın
postacısı oldum.
“Bir gece erken yattım… gecenin bir
yarısı koğuş kalk talimatı geldi. Ne olduğunu anlamadık. 12 Eylül İhtilali olmuştu. Biz o ana kadar herhangi bir eğitim
yapmamışız, postacılık yapıyoruz. Uyanık
olanları ayırdılar ben de içlerindeydim.
Bizim ne işimiz var dedik. 8 kişi araçlara bindik. Ağrı Dağında su deposunu
21 gün devletin askeri olarak bekledik.
Zehirlenme olma riskine karşı… Orada
çadırda kaldık. Oradaki görevimizde başarılı olunca komutanım tarafından Ordu
Evine alındım ve orada resepsiyonculuk
yaptım daha sonrasında Ordu Evine müdür oldum. O şekilde askerliği tamamladım. Tekrar Rize’ye döndüm.”
Eşim Emine Hanım akrabam olur. 1982 yılında evlendim. Fatih, Oğuzhan, Alim adında üç
oğlum var. Allah bana hayırlı evlatlar nasip etti. İki oğlum evli iki torunum var. Büyük gelinim
Semra, ilk torunum Duru 12 yaşında. Bir de yedi yaşında Kadirhan adında torunum var. Diğer
gelinim Dilan kızımız da ortanca oğlum Oğuzhan’ın eşidir.
Mağazacılık sektörüne nasıl başladınız?
“1977’de mağazada çalışırken Çaykur Rizespor aşkım başladı. O zamanlar
Rize’de mağazalar bugünkü gibi değildi. Rize’nin en popüler mağazasıydık. Rizespor takımına elbiselerini biz giydirirdik.”
Tekstil sektörüne başlamadan önce İstanbul’da bir çalışma hayatım oldu. 1975 yılında
eniştemle beraber ayakkabıcılığa başladım. İlk esnaflık orada başladı. 1977’de IGS Mağazalarında çalışmaya başladım. Tabii böyle bir dünya yoktu o zamanlar. Tekstil gelişmemiş. Şehir gelişmemiş. Farklı bir ortam vardı. Böyle kısır bir şehirde mağazacılık sektöründe çok iyi
dönemler yaşadık. Bu sektör 70’li yıllarda şehrin yeniliğe açılan kapısı gibi olmuştu. Burada
oldukça değerli bir tecrübe deneyimi edindim. Zaten çalışmayı çok seven biriydim. Bu yolda
devam etmeye karar verdim.
O zamanlar tekstil gelişmemiş ama bilenler bilir, Karadeniz’de en güzel mağaza sadece
Rize’de vardı. Kuyumcular caddesinde inanılmaz güzel mağazalar bulunmaktaydı. Bir tanesi IGS, bir tanesi Beymen bir tanesi KİP… Rize bu sektörde tarihte ilk defa en modern ve en
güzel Beymen mağazasının burada açılmasına tanıklık eden şehir olmuştur. Biz Samsun’a İstanbul’a Trabzon’a… mal satıyorduk. Çok geniş bir ağ vardı. Ben de bayağı bir çalışma yaptım.
Tekstile orada kenetlendik.

 
Kendi mağazanızı ne zaman
açtınız? Süreç nasıl ilerledi?
1991 resmi olarak kuruluşumuzdur.
Tam 32 yıl oldu. Bu mağazanın açılmasıyla birlikte o dönemlerde Gürcistan
kapısının da açılmasıyla inanılmaz bir
ticaret hayatı ortaya çıkmıştı. O geçiş
dönemi çok hızlı oldu. Rize çevre değiştirdi ama Rize buna tam hazır değildi. Bu işi güzel yürütenler de oldu bunu
kullanamayan arkadaşlarımız da oldu.
Önemli olan bayrağı taşıyabilmektir.
Ben bu sektörde 41 yıldır varım. Ticaret
zordur baktığınız zaman. Farklı bir sektördür bu… Rize gibi bir şehirde o yıllarda mağazacılık
yapmaya başlıyorsunuz ama imalat yapamazsın, büyüyemezsin… Rize ufak bir şehirdi. Nüfusu azdı. Ticaret bu anlamda zordur. Büyümek kolay değil bizim sektör için.
“Ali Şen bir gün Rize Vakfında bir konuşma yapmış ufak şehrin büyük insanları
diye hitap etmişti. Rizeliler büyümek için büyük şehirleri tercih etti. Ben Rize’de
kaldım. Bu sektörü kendi şehrimde ilerletmeye karar verdim.”
Kendi mağazamı ilk kurduğum zaman Tevfik İleri Caddesinde hiçbir şey yoktu. O zamanlar çok Prestijli bir mağaza kurdum. O tarihlerde burada böyle bir mağazada ürün satmak film
gibi gelirdi. İnanılmaz iş oldu. Sadece biz değil. 1989’la 1995 arası inanılmaz bir iş oldu Rize’de.
Rize ticarette altın yıllarını yaşadı. Biz popüler mağazaydık zaten. Prestij Mağazası ile yeni bir
boyut getirdik.
“Batum’a açılan kapının anahtarı Rize merkezdeki mağazam oldu. Günün koşullarını iyi değerlendirdiğinizde işinizle ilgili doğru kararlar alıp daha ileriye götürme şansınız oluyor. Mağazacılık insan iletişiminde çok önemli bir sektör. Bunu
doğru zamanda doğru değerlendirerek kendi mağazamı büyütme yolunda bugünlere taşıdık.”
Bir gün mağazada dururken bir protokol konvoyu geldi. Devletin arabası polisi vardı peş
peşe benim mağazanın önünde durdu. Bir kadın korumaların eşliğinde araçtan inerek mağazaya girdi. Şaşırdık. O zamanlar Batum özerkti. Batum’dan protokol olarak buraya gelmişti. Kendisi cumhurbaşkanının eşiymiş. O zaman tabii AVM yok, mağazalar çok gelişmemiş.
En popüler mağaza da bizdik. Misafirimizle ilgilendik. Alışverişini yaptı. Sonrasında yemeğe
davet ettik. İlişkilerimizi kurduk. Kadın, Batum’a dönerken beni de Batum’a davet ediyorlar.
Bizzat Cumhurbaşkanı beni konutuna çağırıyor, bu defa onlar bana misafirperverlik gösteriyordu. Düşünki Batum’un 1100 koruması, polis görevlisi vardı. Ve onları benim giydirmem
istendi. Pantolonundan kemerine… her şey. Bir tır mal yaptırıyorlar bana. Bu şekilde büyük bir
adım atarak yurt dışı ticaretine başlamış olduk.
Batum süreci güzel bir ivme kazanmıştı. Batum’daki Vali ayrıca Belediye Başkanıydı ve
benim arkadaşımdı. Batum’da bir davet verilecekti. O dönemin Rize Valisi de davete çağrıl-

mıştı. Ama benim ismimi valinin önünde yazmışlar. Rize Valisi bunu görünce
beni yanına çağırdı. Bunun böyle olmaması gerektiğini söyledi. Biraz şaşırmıştı
haliyle. Yanlışlık olmuştur valim dedim
onlar bu protokolü bilmiyorlar diye kendisine açıklama yapmıştım. Bu derece
Batum’da etkinliğim olmuştu. O davete
gidiyoruz ben de öncülük yapıyordum
iş adamlarını götürüyorum. Bu alışverişte protokolün başını çeken Mehmet
Katırcı’dır. Ben de onların vasıtasıyla
tanışmıştım. Çok güzel başladık ama
Batum’u biz çok iyi değerlendiremedik.
Ben öyle kabul ediyorum.
Çocuklarınıza bırakacağınız en
büyük miras nedir?
“İnsanoğlu ister ki çoluk çocuğumuz hayırlı evlat olsun, sağlıkla
büyüsün. İster iş adamı olsun ister
başka bir şey ama benim öncelikle
istediğim ülkesine bayrağına sahip
çıksın.”
 Ben çocuklarımdan memnunum.
Onların babasının bayrağını en güzel
şekilde taşıyacağına eminim. Ben çok
küçük yaşta babamı kaybettim. Erken
yaşlarda çalışmaya başladım. Hangi süreçlerden geçtiğimi bilen ve bunu iyi değerlendiren
çocuklarım var. Bizim dönemimizle şu an çok farklı şartlara sahip. Dönemin koşullarını doğru
analiz ederek bu sektörde mağazamızı daha ileriye taşıyacaklarını görebiliyorum.
Hayatınızda bir kırılma anı oldu mu?
“Tekstil de bir şeyler yapmaya çalışıyorduk ama Rize küçük bir şehir bir yere
gidemiyorsunuz. İmalathane kuralım dedim ama imkanlar yoktu. Şimdiki gibi değil. Karadeniz de ilk turist otel yapıldığında Karadeniz’de öyle bir otel yoktu. Biz de
mağazamızı açtığımızda bu şehrin ilklerinden biri olduk. Bu bir dönüm noktasıydı.”
Biz tekstil işleri, moda işleri yapıyoruz. Bu şehirde ilk defile yapan birinci Beymen Mağazasıdır. O zaman salon yoktu ve sendika düğün salonunda bu defileyi yapmışlardı. Buna rağmen harika bir defileydi. Türkiye’de öyle bir defile olmamıştı. İkinci ve üçüncü defileyi yapmak
da Resul Çolak’a nasip olmuştu.

 
“ İlk olmak her zaman önemlidir. Bu değeri sürdürebilmek ise daha önemlidir.
Biz bunu yapmayı başaranlardan olduk. Bunun gururunu yaşıyorum.”
Rize’de Çay ve Turizm festivalinde kapalı spor salonunda 5 kişiye defile yaptım. Sosyal
olarak bu şehre bir şeyler yapamaya çalıştık. O günkü tarihlerde bunlar
önemliydi. Otel yok salon yok. Devletin temsil yerleri neresiydi, sendikalar… Buralarda sektörü tanıyorduk. Bu şartlarda Rize’nin gelişimine katkı sunan sektörde bir kırılma anı yaşadık. Şehre yeni bir
marka yüzü kazandırdık.
Hobileriniz nelerdir?
Rize’de yaşayanların pek hobisi olmuyor. Ya balık tutarsın ya dağa çıkarsın. Benim için de böyledir.
En önemli tecrübeniz ne oldu?
Eskiye döndüğüm zaman ne kadar hata yapmışım
keşke yapmasaydım dediğim çok şey var. Tüm bunlar
iyisiyle kötüsüyle size bir şeyler kattığı kesin. Hepsi
birer tecrübedir. Bazı şeyleri değiştirme şansımız yok
elbette ama çok genç yaşta hayata atılınca o hataları
yapmanız kaçınılmaz oluyor.
“Eski Rize’yi bilen biriyim. Türkiye’nin Mahmutpaşa’sı Rize’nin Kuyumcular çarşısıydı.”
Bu şehirde neler yaşandı bu şehir nasıl değişti
bunu gören biriyim. Eski Rize’ye baktığımda hayat o
kadar lükstü ki, en ufak görünen şeyler bile olağan üstü
gelebiliyordu. Mesela, Kristal lokantasında kadınların
erkeklerle yemek yediği alana perde koyulurdu. Kadınlar
rahat yemek yesin diye… Bu şehir öyle bir şehirdi. Nereden
nereye geldik. Şehir çok değişime uğradı. Teknoloji ile artık
her şey daha hızlı gelişiyor. Bugün bir yerde yeni bir şey çıksa
ertesi gün o ürünü Rize’de bulabiliyorsunuz.
Rize’den ayrılmayı düşündünüz mü?
1986’da gitmek istedim. Amcamın oğlu bu işi İstanbul’da
devam ettirelim dedi. Hatta İstanbul’a gittik. Yapalım mı yapmayalım mı diye düşündük ama cesaret edemedim. Ben
Rize aşığıyım. Biraz da bundan dolayı memleketten ayrılmak istemedim. O mağaza daha sonra zincir mağazalar olan
CIVIL Bebe mağazası oldu. Ama çok büyük bir pişmanlığım
olmadı. Rize’de marka olmak benim için zaten gerçek bir başarıydı.

 
Elinizde sihirli bir değnek olsa ne yapmak isterdiniz?
Hayatta her şeyi yaşadım gördüm. Artık bir şeye ihtiyacım yok. Yurt dışı gezilerim oldu
yeni yerler yeni kültürler gördüm. İşimde başarılı bir yol yürüdüm. Buna artık kendi adıma ihtiyacım olmaz. Hayatın değerini çok net anladığım için elinizde olanlarla yetinmeyi daha çok
şükretmeyi de öğrendim. Bu da bir tecrübedir.
Çaykur Rizespor hakkında neler paylaşmak istersiniz?
“Rizespor aşkı 1970’li yıllarda ben de başlamıştı. Çok şey gördük yaşadık, sevindik üzüldük ama hep Rizesporluyduk.”
Nurettin Cengiz ile çok eskiye dayanan bir dostluğumuz var. O benden yaşça küçüktür. Rize’nin alışveriş yaptığı önemli bir mağazası olan Prestij Mağazasını kurduğum zaman Nurettin
Cengiz kardeşim o gün mağazaya geldi ve alışveriş yaptı. O gün belki 20’li yaşlarındaydı. 30
yıl öncesinden bahsediyorum. 1992-93’te başlayan dostluk hala devam ediyor. Cengiz ailesiyle tanışmam bu şekilde oldu. Karadeniz sahil yolunun yapıldığı dönemde Asım Cengiz ile
karşılaştık, aile dost ilişkilerimiz devam etti. Rizespor yönetime geldiklerinde Mehmet Cengiz,
Ekrem Cengiz başkan olduğunda ben de yanlarında oldum.
“Cengiz ailesi gibi bir gerçek var. Bütün finansmanı sağlıyordu. Biz de elimizden geleni yapıyorduk. 1998’de yönetime başladık ve uzun yıllar devam ettik. Rizespor’a aşkla sevgiyle bağlıyız. Biz bırakınca yeni arkadaşlar gelecek. Biz de yine
destek vermeye devam edeceğiz. Biz Rizespor’la ağladık, güldük. Bana ilk olarak
alt yapı sorumluluğunu teslim ettiler. Eski stadın altında alt yapı tesisi var dediler.
Gittik. Soba yanıyor, su yok… Perişan bir şekilde… Ben yönetim kuruluna bir rapor

hazırladım. Çok kötü olduğunu söyledim. O zaman ki
teknolojiyle şahane bir tesis
yaptık. Eskiyi tamir etmeye
çalıştık. Bizim işimiz her şeyimiz Rizespor olmuştur. Biz
birlik beraberlik içinde çok
şey yaşadık. Tabii o zamanın
şartları çok daha başkaydı.”
Celal Kıbrıslıyı teknik direktör
olarak aldık. Kendisini severdim
hala daha görüşürüz. Rize’de
otelde kalıyordu. Bir akşam yardımcı hocalar ve Metin Korkmaz
vardı. Hep beraber yemek yiyorduk. Kendisi geldi ve bana öyle
üç adam aldım ki bu takımı şampiyon yapacak iyi transfer yaptık dedi. Aslında Celal hoca
biraz nazlı gelmişti. Rahmetli Mesut Beyin ricası üzerine bu tarafa geldi. Çok büyük bir umut
ve heyecanımız vardı. Sonrasında transferler de tutmayınca hoca düşüşe geçti. O zamanlar
15 bin kişinin olduğu statta maçlar oynanırdı ve tıklım tıklımdı. Maçı kaybetmiştik. Moralimiz
bozuk. Orada taraftarlar hoca istifa diye bağırıyordu. Hocanın yanına gittik baktık ki kendisi
de şehirden ayrılmak üzere hazırlanıyordu. Hocayı oradan çıkarmak için arabada saklamam
gerekiyordu. Onu ilk geldiğinde eller üstünde inanılmaz bir heyecanla karşılamışken o gün
kendisini gönderirken de kimse görmesin diye bu şekilde havalimanına götürmüştük.
Bugün Rizespor için Cengiz ailesi bu takıma 1996’dan beri yardım ediyor. Maddi desteğini
27 yıldır veriyor. Zaten bu kadar destek veren bir aile neden bu işin görünür kısmında olmuyor diye düşünebilirsiniz. Futbol yöneticiliği başka bir şeydir. Rizespor’un bütçesi inanılmaz
bir bütçe. Hayırsever iş adamlarımız var. Yoksa sadece futbolla bu paralar olmaz. O bütçeyle
Rize’de çok büyük işler de yapılırdı. Buna rağmen bu takımın şimdiki durumda olması üzüldüğümüz bir nokta.
Unutamadığınız bir anınız var mı?
“Adam diyor ki ben olmayınca olmaz. Hayır olur. Bir koltuğa bağlanıp ben egosuyla hareket etmek benim dünya görüşüme ters. Devretmesini bilmeli. ”
Hayatta bir şey vardır ben değil biz. Benim felsefem budur. Eğer yöneticiysek benim dediğim değil hep biz diye yaklaşmak gerekiyor. Ben Kığılı bayiliğini yaparken Abdullah Kığılı’ya
gitmiştim. Bayilerin olduğu bir toplantıda bir yönetici arkadaş devamlı ben diye diye konuşuyordu. Abdullah Bey, onu yanına çağırdı, ben yok biz diye bakmalısın dedi. Bu çok değerli bir
şeydi. Egosuz olmak gerekiyor.
Rizespor da yöneticilik yaparken en son kararı Ekrem Cengiz verirdi. Başta kafasına yatıyorsa derdi ki doğrudur, değilse bunu biraz daha toparlayalım derdi. Bu şekilde yaklaşırdı.

Takımı ben olarak değil biz
olarak yönetmeliyiz. Hayatta
da böyledir. Benim için de her
ne kadar iş hayatımda hırslı
olsam da egolarımın beni yönetmesine ve aklımın önüne
geçmesine izin vermedim.
Zaman su gibi geçiyor.
2010’dan beri bu işi oğlum
yönetiyor. Ben bu işleri büyük
oğluma devrettim ve oğlum
bu işi benden daha da güzel
yapıyor. Hiçbir zaman oğlum gençtir bunu yapamaz
demedim. Sizin bakışınızla
çocuğunuzun bakışının aynı
olmasını bekleyemezsiniz.
Ben güvenmeyi tercih ettim.
Babadan çocuğa geçen işlerde bir kırılma anı olur. Bizimkisi doğru bir bayrak teslimiydi.
Bu konuda hiç pişman olmadım. Onların başarısıyla gurur
duyuyorum.

 
Ben şahsım olarak taşeronluk işleri de yaptım. Bunu Cengiz ailesi içinde gerçekleştirdim
ve şantiye kurmaya başladım. Bizim ortaklarımız vardı ama şantiye nasıl kurulur bilmiyorlardı. Cengiz’le çalıştığım için sistemi biliyordum. Oradaki tertip düzenin nasıl olması gerektiğini
bildiğim için rahatlıkla şantiyeyi kurdum. Sağlık sıkıntısı yaşadıktan sonra o işleri de bıraktım.
Gelecek nesil inanıyorum ki bizim bıraktığımız bayrağı daha güzel taşıyacak Ayrıldım ama işler yine devam ediyor.
Oğullarımdan biri kendi işinde, mağazacılık da çalışıyor. İkisi ayrı ayrı şirketlerde Cengiz
ailesinde çalışıyor. Biri idareci biri mimar… Mesela ortanca oğlumun vizyonuna bakınca benden ne kadar farklı bir yerde olduğunu görebiliyorum. Yetişme ve hayata bakış açımız aynı
değil çünkü. Gençliğimde onların imkanları yoktu ki şimdi onlar gibi bakabileyim. O yüzden
kendilerine inanmak benim için ayrıca büyük bir güç kaynağı. Bazı ağabeylerimiz diyor ki ben
olmazsam bu şirket gitmez. Hayır bence yeni bir nesil geliyor. Güvenmek, inanmak, yollarını
açmak gerekiyor.

RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III
YAZARLAR: ALİHAN TELATAR & SELİM DENİZALP


Önceki Haber 
Sonraki Haber

Yorumlar

Yorum Yapın