Yaşar Özdoğan
“Hiç ummadığınız şeyler bir gün hayatınızın tüm akışını değiştirebiliyor. Hayatımdaki
ilk değişim annemin beni okumam konusunda yönlendirmesi olmuştur. Ben
o zamanlarda köyünden Rize’de ortaokulu okumak için giden ilk öğrenciydim. Ailenin en
küçüğü ve bir de tek erkek çocuğu olmama rağmen her şeyiyle üzerime titizlenen ailem,
okul yolunun zor şartlarına rağmen bu konuda eğitimimden geri kalmamı istemediler.
Okumamı çok istediler. Üniversite tercihlerinde Jeoloji mühendisliğini de bilerek tercih
etmedim. Mühendislik istiyordum ama bunun yanında Rize’ye yakın olan bir üniversitenin
herhangi bir mühendisliği olabilirdi düşüncesindeydim. Jeoloji okumam benim için doğru
tercih olduğunu 99 depreminden sonra anladım. Zemin etüdü bir mesleki kol olunca kendi
işimde bu yolda devam ettim.”
Yaşar ÖZDOĞAN
Hakemlik geçmişi basketbol
tecrübesi Yaşar Özdoğan’ın
hayatının çok değerli parçaları
olmuştur. Üniversite yıllarından
itibaren başlayan spor yaşamı
yıllarca devam etmiş iş hayatıyla
beraber her ikisini aynı paralelde
götürmüştür Jeoloji mühendisliği
ehliyetiyle zemin etüdü tespitinde
sondaj çalışmaları yapan şirketi
hala Rize’de devam etmektedir.
Üstlendiği görevlerde başarılar
yakalamış bir isim olmuştur.
Rize’den ayrılmayı düşünmeden
mesleğini doğduğu şehirde
devam ettirmektedir. Rizespor
Yönetiminde, Rize Ticaret Odası
Meclisi ve Rize Ticaret Odası
Yönetim Kurulu Üyelikleriyle
dönem dönem şehrin önemli
dinamikleri içinde görev almış,
saygın iş insanları arasında yer
etmiştir.
Sizi tanıyabilir miyiz?
25.05.1972 Rize Güneysu doğumluyum. Beş kardeşiz. Dört ablam var ve ben ailenin en küçük çocuğuyum.
Annem Emine Özdoğan, babam Selahattin Özdoğan.
Sırasıyla Hacer, Sebahat, Sonay ve Emine benden büyük ablalarım … En küçük ve üzerine bir de erkek çocuk
olmamdan dolayı da biraz nazlı büyüdüm. Babam çok
eskilerden denizciydi. O yüzden annemle daha çok vakit
geçirirdik. Rahmetli annem hem bize çok düşkündü hem
her şeyimizle tek tek ilgilendi. Fedakar bir kadındı. Her
Karadeniz kadını gibi… Eğitim konusunda da çok destek
verdi. Çok duyarlıydı rahmetli annem. İlkokulu köyde okudum. Yenicamii köyünde ilkokulu okudum. Taşımalı eğitim
yoktu. Ortaokul zamanı gelince köyden Rize’ye okumak
için inen ilk kişiydim. Rize Lisesinin orta kısmına başladım.
Liseyi de Rize lisesinde tamamladım. Annem, oğlum okuyacak dedi ve şartlar zor olsa da benim eğitimime devam
etmemi sağladı. Ortaokula giderken zor şartlarda gidip
geldim. Ulaşım açısında ortaokul ve lise oldukça yorucu
geçti. Toplu taşıma noktaları yaygın değildi. Pazarköy yol
ayrımı vardı. Oradan eve 3-4 km gider gelirdik. Kış yaz bu
şekilde gidiş geliş yaptık. Yorulduk ama okumaktan da
vazgeçmedik. Normalde sakin bir çocuktum. Şimdi de
öyleyimdir. Köy yaşamında büyümüş biriyim.
Mühendislik okumayı istiyordum. Ailem de bunu istiyordu. Aslında Rize’ye yakın illerde okumamı istiyorlardı.
KTÜ’nün mühendisliklerini tercih ettim. Sadece Zonguldak’ta da tercih yaptım. Bunun nedeni babamın zamanında orada çalışmış olmasıydı. Kendisi gemicilikten sonra
Zonguldak taş kömürü işletmelerinden emekli olmuştu.
Orayla bir bağımız oluşmuştu ama ben 1991 senesinde
KTÜ Jeoloji Mühendisliğini kazandım. Biraz da uzatarak
bitirdim okulu. Normal şartlarda okuyan bir öğrenciydim.
Akademik olarak çok başarılı değildim ama güzel bir eğitimle 1997 de mezun oldum. Akademik anlamda ortalamanın biraz üzerindeydim. Ama sosyal çevrem çok genişti.
“Köyde olduğumuz için öğretmenlerimiz de orada yaşardı. Köyde en yakın bakkal 1 km mesafedeydi. Kışları karda yürümek çok hoşumuza giderdi.
Kışın 2 metreye yakın kar yağardı. Çaylıkların üzerinden yürürdük, çok zevk verirdi. Öğretmen bize
bunu yasaklamıştı ama çocuktuk, karda yürümekten
başka daha cazip bir şey yoktu. Bir gün biz o kadar
fazla yürüdük ki o karda bakkala kadar gitmişiz. Bir
tane de çikolata almıştım. Üstümüz başımız ıslak bir
şekilde okula döndük. Öğretmen hepimizi sıra dayağına çekerken sıra bana geldi ve elimde çikolata
hala duruyordu. Bu ne dedi hoca, ben de bakkala gittiğimi söyledim. Bana sen geç
yerine dedi. Diğerleri sıra dayağını yerken ben o çikolata sayesinde o dayaktan kurtulmuştum.”
Üniversite de bayağı aktif bir öğrenciydim. Jeolojide okuduğumuz için arazide de çok
olurduk. Meslek icabı dışarısıyla haşır neşirdik. Benim hayatımda o yaşlarda çok değişik olan
insanlarla da tanıştım. Hayatımda ciddi değişiklikler olduğu yıllardı. Spor odaklı bir hayatım
olmaya başladı. Üniversitede birkaç arkadaş aracılığıyla hakemlikle tanıştım. Ve basketbol
hakemliği sürecini başlatmış oldum.
Askerliği Tunceli Ovacık’ta yaptım. Dağda yaptım. Tuzla Piyade okuluna da 1999 Ağustos
celbinde gittik eylülde kura çekilince önce Ağrı Patnos çıktı ama Tunceli Ovacık’ta görev yaptım. Son bir ay kala teğmen olarak askerliğimi tamamladım.
Hangi ablanıza daha yakınsınız?
En küçük ablamla çok uzun süre yaşadım. Diğerleri daha erken evlenince dolayısıyla ben
en küçüğüyle daha fazla vakit geçirmiş oldum. Annem bana çok düşkündü. Benim yaptığım
her şey annemin hoşuna giderdi. Çok titizdi üzerime. Hem en küçük olmak hem tek erkek evlat
olmak… En küçük ablamla hala öyleyiz. O benim için daha farklıdır. Diğerleri tam anlamıyla
abladır, anne gibi. Onların çocuklarıyla da yani yeğenlerimle de beraber çalışıyorum. Kardeş
ilişkimiz çok değerlidir bizim için.
Hayatınızda bir kırılma noktası
oldu mu?
“Hayatta uzun vadeli planlara hedeflere gerek olmadığı çok genç yaşımda
bizzat tecrübe ederek anladım. Değersiz gördüğünüz bir şey ya da yaşadığınız üzücü bir şey sizin hayatınıza hedeflerinize yan yollar çizdirebiliyor. Başka
kapılar açılıp bambaşka işlerde yer alabiliyorsunuz. Her yaşananı iyi analiz etmek ve ders çıkarmak gerekiyor.”
1999 Ağustos depremi benim hayatımın
kırılma noktası oldu. O dönemde Tuzla’da
yedek subaydım. Depremi bir fiil yaşayanlardanım. Sonrasında mesleki anlamda
birçok değişiklik oldu. Zemin etüdü denilen
bir kavram ortaya çıktı. 2000’de yasalar değişti ve bizim jeoloji mühendisliği de meslek
olarak kabul edilmeye başlandı. Asker dönüşü serbest büro açmaya karar verdim.
Askerden sonra 2001 de serbest mühendis olarak çalışmaya başladım. Hayatımda hem mühendislik vardı hem de basketbol hakemliği… Rize camiasında hakem
olarak gelebileceğim en yüksek noktaya kadar geldim. . 2011 yılına kadar hakemlik yaptım. Sonra bıraktım. Bu süreçte mesleğimin
dışında farklı işlerle de uğraşıyorum.
2002 senesinde de eşimle tanıştım ve
2004 senesinde evlendik. Bir arkadaşım
vasıtasıyla tanıştık ve oldu. İki oğlum var.
Selahattin Alper 18 yaşında ve Onur Alp 15
yaşında.
“Bizim köy yerlerinde erkek çocuğa
karşı bir sempati vardır. Erkek olmazsa
da bunu kadına bağlarlar. Sanki bir suçlu gibi… Benim de rahmetli bir teyzem
vardı. Onunla bu konuda laf açılıp konuşurken bebeklerin cinsiyetini belirleyen
erkektir diyerek biyolojik tekniğini anlatıyorum. Kromozon yapılarının bebek
cinsiyetini belirlemesini onun anlayacağı şekilde anlatmaya çalışıyordum…
Teyzem anladığı kadarıyla beni dinledi.
Gel zaman git zaman benim erkek
oğlum oldu. O da başka bir kadının
yine erkek çocuğu olmadığını duyduğunda heyecanla gidin benim torunum erkek çocuk yapmayı çözmüş
demişti. Öyle bir anımız oldu rahmetli teyzemle…”
Ailenizden size sizden de
çocuklarınıza kalacak en
önemli miras nedir?
“Çocuklarıma olabildiğince geçmişi unutmadan geleceğe nasıl bakmaları gerektiğini öğreten bir baba oldum.”
Ben ataerkil bir aileden gelmiş birisiyim. Köy yaşantısını seviyorum. Çocuklarımın da
köy hayatından çok uzak durmalarını istemiyorum. Kendi geçmişimi ve köy hayatını onlara
unutturtmamaya çalışıyorum. Çocuklarımın da bu bağı kopartmamalarını istiyorum. Yazın
olabildiğince çayla uğraşıyorum ve onlarında hem eğitimlerini yaparken hem çay toplamayı
yapabileceklerini görmelerini sağlamak amacıyla yanımda çay bahçesinde çalışmalarına izin
veriyorum. O kadar yetiştiler ki benimle sabah erkenden kalkıp yevmiye alıp çay toplarlardı.
En büyük sıkıntımız insanların çoğunda bu var maalesef, değerlerini kaybettikleri için geçmişlerine bakamıyorlar. Bunu muhakkak suretle çocuklara anlatmaları lazım. Kendi geçmişini
yurdunu bilen tanıyan çocukların aidiyet duygusu da yüksek oluyor. Bu duygu sadece sosyal
hayatlarını etkilemeyecek her anlamda kendilerine katkı sağlamış olacaktır.
İş hayatınız nasıl gelişti?
“Ben, jeoloji mühendisliğini hedef olarak değil Rize’ye yakın bir üniversite de
okuyayım diye ve mühendislik olsun mantığıyla tercih etmiştim. İş hayatını buna
çevirince ne kadar isabetli bir tercih yaptığımı gördüm.”
2007 yılında bizim zemin etütleri sektörü iyi anlamda inanılmaz değişmeye başladı. Bize
sondaj denilen bir olgu getirdiler. Arazide farklı bir ekipman tekniği gelişti. Bunu da almamız
gerekti. Hatta ben ilk ehliyetimi alırken B sınıfı almıştım ve arkadaşım neden E sınıfı almıyorsun
demişti. Lazım olmaz diye düşünmüştüm. Bu yasa çıkınca ilk işim gidip E sınıfı ehliyet almak
oldu. O araçları, iş makinelerini kullanmak için. Kamyon ehliyetini de aldım. Rize ölçeğinde bu
sektörde boşluk gördüm. Bu sondaj makinesini aldım. Şimdi 3-4 tane makinem ve 6-7 kişiyle
çalıştığım bir ekibim var. Deprem ile yer bilimleri değerli bir safhaya ulaşmıştı. Ben de bunu
kendi işime yansıtarak Rize’de bu süreci başlatmış oldum.
Çocuklarınızın sizin işinizi yapmasını ister misiniz?
Küçük oğlum harita mühendisliğini düşünüyor. Büyük oğlum da yazılım düşünüyor ama yine
de mesleki anlamda mühendislik adına bir şeyler yapmasını tercih ederim. Benim yaptığım işin
farkındalar. Doğru tercihler alacaklarına inanıyorum. Baskı yapmıyorum ama bu mesleğin inceliklerini de yeri geldikçe onlarla paylaşıyorum.
Hobileriniz nelerdir?
Rizespor vazgeçilmez olan hobim, sevgim, tutkum… Bir de köy yaşantım olmazsa olmazlarımdan. Boş zamanımda yapacağım şey bellidir. Köye gitmek… Eşimde buna göre planlarını
yapar. Sporun her türlüsüyle fazlasıyla ilgilenmeyi seven biriyim. Fark etmeksizin her spor dalını takip eden bir ilgim var.
İşinizle ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?
“Bizim meslek normalde fazla akla gelmez ama olası bir felakette bizim raporlar çok incelenir. Önemli bir iştir. ”
Biz bu sürecin ilklerinden olduk. Bundan dolayı süreç içinde anlaşır hale gelen bir iş kolu
oldu. Zemin etüdü yasası çıkınca çoğu kişi bunun bir süreci tamamlamak için standart bir
evrak olduğunu düşünürdü. Hemen gidip alabiliriz mantığı vardı. Mesela biri gelir bina yapacaktır ona zemin etüdü raporu lazımdır. Şimdi verebilir misin der çünkü bunu bazıları sadece
evrak olarak görüyordu. Detayını bilmiyor. Arsaya gidileceğini sondaj yapılarak rapor hazırlanması gerektiğini… bilmiyorlardı. Bizim müteahitler diyelim bir bina yapılacak arazi sahibiyle
anlamıştır bizi araziye sokmak ister ki arsa sahibine bak çalışıyoruzu göstermek için. Mülkiyet
sorunları olan arazilere de gidiyoruz. Bazen insanların tepkisi de oluyor. Mesela bir projede
izin alınmamış riskli görünen bir araziye gitmiştik ve vatandaş resmen bize kıza kıza çay orağıyla yanımıza gelmişti. Burada bunu yapamazsınız diyordu. Daha sonra bu yaptığımızın ona
katkısı olduğunu anlatınca huzursuz olsa da sakinledi. Sonra ikna oldu. Bunun gibi pek çok
olay yaşadık.
Hayatınızda en büyük tecrübeniz ne oldu?
“İnsan hayatında bir yol haritası çizer bunu çok kurcalamaya gerek yok. Çok
basit şeyler hayatınızı değiştirebilir.”
Ben bir dönem Ticaret Odası Meclis Üyeliği, bir dönem de Yönetim Kurulu Üyeliği yaptım.
Ticaret Odasında belli bir mühendislik çevrem vardı ve mesleki tecrübemi de buraya aktarark
orada görev aldım. O dönem Ticaret Odası Meclis Başkanı olan Ömer Ofluoğlu, Çaykur Rizespor Yönetim Kurulu üyesiydi. O dönemde Rize’de amatör spor branşlarla ilgili bir yapılanmaya gidecekti. Basketbolla ilgili geçmişim olduğu için benim de bu oluşumda olmam istendi.
OFLUOĞLU’nun referansıyla ben de Rizespor’da görev aldım. Bugün bizim için değersiz gördüğüm şey yarın sizi çok farklı yerlere getiriyor. Her yapılan iyi ya da kötü fark etmiyor, ondan
ders çıkarmak lazım.
“Babamın Zonguldak Taş Kömürü İşletmesinde çalışmış olmasından dolayı jeolojiye merakım vardı. Ben mühendislik fakültelerini yazarken sadece mühendislik
fakültesi olduğu için tercih yapmıştım ama iyi ki bu bölümü yazmışım kazanmışım.
Belirli bir yol kat ettiğimi düşünüyorum.”
Rize’den ayrılmayı düşündünüz mü?
Ben Rize’den ayrılmayı hiç düşünmedim. Türkiye’nin pek çok iline gittim. Hem iş hem
başka nedenlerden dolayı… Beni Rize’ye bağlayan şey elbetteki Rizeli oluşum ama bunun
yanında mevcut şehir yapısı… Limandan varsayalım AVM’nin olduğu yere kadar bütün kamu
kurumları hep cadde üzerinde ve hepsine rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. İnsanların birbirleriyle
rahatça iletişim kurabildikleri bir şehir burası. Ekonomik anlamda belki büyük şehirlerde büyük fırsatlar oluşacaktı ama benim buradaki şehir yaşamım daha ağır bastı. Ben mesela ofiste
sıkılırsam o ağacın altında birini bulabilirim. Orası olmasa başka bir yerde bulurum bir şekilde
muhakkak bulurum. Artı köy yaşantım da beni çok uzaklara gitmemi engelledi. Bu bağlılık çok
başka bir duygu. Bundan dolayı il dışına çıkmayı düşünmedim.
Yapacağım birçok şeyi yaptım. Allaha şükürler olsun hem ekonomik anlamda hem sosyal
anlamda bir standardı yakaladım. Elimde sihirli değnek olsa fazla bir şey değişmeyecek. Şu
anki halimden memnunum.
Spor hayatınızda unutamadığınız bir anınız var mı?
“Türkiye’nin her yerinde maça gittim. Bu benim yaşantımı inanılmaz değiştirdi.”
1994-2011 senesinde B klasmanına kadar yükseldim. Hem üniversitede okuyorum hem
hakemlik yapıyorum. 1998-99 … Bölgesel lig maçlarımız var. O gün bir maç oynanacak ama
sağlık personeli yok. Bu olmazsa olmazdı. Orada çok sevdiğimiz bir beden eğitimi hocamız
vardı ona dedik ki sağlıkçı yok sen burada onların yerinde otur. Maç başladı. Oyuncunun birinin parmağına top geldi. Parmağı yerinden çıktı. Prof. Dr. Hasan Türüt’te takımda oynuyordu.
O sıralar TIP fakültesinde öğrenciydi. Ona söyledik ve parmağı yerine
koydu ama o sırada sayı da yedik. Sonra başka bir oyuncunun anlına tırnak geldi ve kanmaya başladı yine Türüt’ten destek istedik.
Aynı müsabakada yine başka oyuncunun da omuzu çıktı. Hepsi
aynı maçta oldu. Tabii buna kimse müdahale edemez dedik, ambulans çağrıldı. Yaşadığımız en kötü anlardan biriydi diyebilirim.
Rize Belediye Basketbol Takımı ile Bayburt Basketbol
Takımı bölgesel bir maç oynanacak ve o gün acayip bir
kar yağışı var. Bayburt’un da hiç galibiyeti yoktu. Onlar
gelmiş ve Rize Belediyesiyle maç yapacak. Bizimkilerin
lisanlarını yanlarına almayı unutmuşlar. Bir şey yapmasak Bayburt maçı göz göre göre alacaktı. Ne yapalım
edelim derken bir hinlik yapalım dedik. Salon yöneticine
git salonun şarterini indir maç ertelensin dedik. Ama o
sadece salonun içini kesmişti. Tümünü kesmemiş.
Maçı iptal ettiremedik. Lisanları veremedik. Dolayısıyla lisanlarımızı da unuttuğumuz için o maçı kaybetmiş
sayıldık. Bayburt’ta ilk galibiyeti bu şekilde almış oldu.
Çaykur Rizespor ve spor hayatınız için
neler paylaşmak istersiniz?
“Bizim düştüğümüz bir Alanya maçımız
vardı. Onun ruh halini kimse anlayamaz. Çok
üzüldüğüm hala içimi sızlatan bir maçtır. O an
hayat durmuştu.”
Ben hakemliği çok severek yaptım. Ben iyi bir Rizespor
taraftarı olduğumu düşünüyorum. Tribünde yerim hep aynıdır. Çocuklarım için de geçerli. Büyük oğlum daha düşkün. ileri derece Rizespor hastasıdır. Benim Rizespor’da hem Metin
Kalkavan hem Hasan Kartal döneminde yöneticiliğimiz oldu.
Elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalıştık. Rizespor benim en büyük tutkumdur. Deplasmana giden biriyim. Yönetici
olayım ya da taraftar fark etmiyor. Çok önemli bir durum yoksa hayatımda Rize’nin maçlarını kaçırmam.
“Metin Kalkavan dönemindeyiz. Benim yönetime
girmekle ilgili bir düşüncem yoktu. O dönem Ticaret
Odasındayım. Ömer Ofluoğlu beni aradı ve Rizespor’un
kongresi olduğunu söyledi ve beni davet etti. Spontane gelişen bir olay oldu. Hasan Kartal dönemi de çok
ilginçtir. Gıyabımda seçilmiştim. Bu iki olay benim
için değerli anılarım arasındadır.”
RİZELİNİN BAŞARI ÖYKÜSÜ III
YAZARLAR: ALİHAN TELATAR & SELİM DENİZALP
Yorum Yapın